Risâlet-in-Nur’un hizmetinde ekser şâkirdleri birer nevi kerâmet ve ikram-ı İlâhî hissettikleri gibi; bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için, çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyorum. Ve bu sıralarda bu havalideki şâkirdler, yeminle itiraf ediyoruz ki: Biz Nur’un hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe, hem istirahat-ı kalbçe bir genişlik, bir ferah zâhir bir sûrette hissediyoruz. Ben kendimce o kadar hissediyorum ki, nefis ve şeytanım dahi o bedahete karşı hayret ederek sustular.
Sabri kardeş! Bazı mektublarında Nureddin için Risâle-i Nur’un küçük talebeleri içinde duada bir mevki istiyordun. Biliniz ki; bir seneden ziyâdedir, ben duada, Risâlet-in Nur’un şâkirdlerinin risâlelerle alâkadar olan ezvac ve evlâd ve vâlideynlerini dahi dâhil ediyorum. Bunun bir sebebi; başta Sabri olarak, orada burada bazı zâtlar, çoluk ve çocukları ile dâireye girmeleri ve bir sebebi Sabri’nin Nureddin’i ve Vesîlesi ve Süleymanlar’ın (Sıddık Süleyman ve Süleyman Rüştü) çocuklarıdır ve vâlidelerinin sebebi burada ve oradaki başta Büyük Hüsrev olarak bu havalide de müteaddid küçük Hüsrevler var, onların vâlideleridir.
Adâlet-i İlâhiye, İslâmiyet’e ihânet eden mimsiz medeniyete öyle bir azab-ı ma’nevî vermiş ki, bedeviliğin ve vahşiliğin derecesinden çok aşağı düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngiliz’in yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakki ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadi korku ve dehşet ve telaş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş. İşte böyle bir zamanda en lüzumlu, en ehemmiyetli, en birinci vazife îmânı kurtarmak olduğundan; bu zamana ve bu seneye bakan beşâret-i Kur’âniye ve
âyetlerin müjdesi en büyük bir fütûhat sûretinde Risâlet-in-Nur’un ma’nevî fütûhat-ı îmâniyesini gösteriyor.