Kastamonu Lahikası | Mektup 23 | 36
(35-36)

Abdülmecid’e, Beşinci Şuâ’ı haber vermiştim, cevab gelmedi. Belki ihtiyaten sükût ettiler, göndermedim. Siz, evvelce muhabere ediniz sonra gönderebilirsiniz. Eğer Hastalar Risâlesi’ni bana gönderirseniz, İhtiyarlar Risâlesi de beraber olsa daha iyi olur. Mektubunuzda selâm gönderen vefâdâr kardeşlerime binler selâm.

Bugünlerde, ma’nevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim:

Biri dedi:

Risâle-i Nur’un îmân ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî techizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?

Ona cevaben dediler:

Risâle-i Nur, yalnız bir cüz’î tahrîbâtı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahrîbâtı ve İslâmiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız husûsî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedârik ve terâküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusûs avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esâslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla o geniş yaralarını Kur’an’ın ve îmânın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor.

Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hasiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın i’caz-ı ma’nevîsinden çıkan Risâle-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, îmânın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişâfâta medârdır.” diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, Hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

Bu hâdise münâsebetiyle yine bugünlerde hatırıma gelen bir vakı’ayı beyan ediyorum.

Səs yoxdur