Kastamonu Lahikası | Mektup 36 | 56
(56-58)

Şöyle ki:


makamı, bin iki (1002) diye sehven yazılmıştı. ( ) sayılmamış; doğrusu, bin on birdir (1011). Risâlet-in Nur’un makamına on üç farkla tevafuk etmekle beraber, izafeden tavsife geçse


()

olur.


()

deki tenvin, bir derece vakfolduğundan sayılmazsa, tam tamına bir tek farkla; şedde sayılmazsa, farksız olarak tevafuk eder.

Hem ma’na cihetiyle iki âyet, iki cereyana işaretleri ve münâsebetleri ve tetabukları çok kuvvetli bulunduğundan; nâkıs bir tevafuk ve zaîf bir emâre dahi kâfidir.

Hem böyle makamlarda, böyle büyük yekûnlerde bu gibi küçük farklar zarar vermez. Ben tahmin ederim bu sehiv, beşinci âyetin işaretindeki sehiv gibi ehemmiyetli bir kısım işârât-ı gaybiyenin anahtarı olacak; ve bu muazzam âyet, otuz üçüncü âyet olmasına bir işaret idi. İnşâallah, istikbalde bir kardeşimiz o hazineyi açacak.

* * *




(36)

Âli Cenab Kardeşlerim!

Bu kusurlu kardeşinizin kusurlarını, sehivlerini görmek istemiyorsunuz, görseniz de kerimâne, âlicenâbâne setrediyorsunuz. Fakat sizin gibi hâlis ve sıddık kardeşlerime karşı kusurlarımı itiraf etmek ve söylemekle mesrûr oluyorum, mahcûb olmuyorum.

İşte binler kusurlarımdan bir kusurum da budur ki; İşârât-ül-İ’caz’ın tevafukatına dâir birinci def’a Şamlı Tevfik’le beraber baktığımız vakitte, Mucizat-ı Ahmediye bahsi sahifesi açıldı diye satırbaşında elifler on dörttür,

Səs yoxdur