Ezcümle: Müteaddid vücûhundan radyomla anlaşıldı ki: O bir adam bir tek kelime ile, bir milyon kebâiri birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günahlara sokar.
Evet küre-i havanın yüz binler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir ni’met-i İlâhiyedir ki, küre-i havayı bütün zerrâtıyla şükür ve hamd ü sena ile doldurmak lâzım gelirken, dalâletten tevellüd eden sefâhet-i beşeriye, o azîm ni’meti şükrün aksine isti’mal ettiğinden elbette tokat yiyecek.
Nasılki havarik-ı medeniyet nâmı altındaki ihsânât-ı İlâhiyeyi, bu mimsiz, gaddar medeniyet hüsn-ü isti’mal ile şükrünü eda edemeyerek tahrîbâta sarfedip küfran-ı ni’met ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur ettiği insanları, en bedevi ve vahşi derekesinden daha aşağıya indirdi. Cehennem’e gitmeden evvel, cehennem azabını tattırıyor.
Evet radyonun küllî ni’metiyet ciheti, küllî bir şükür iktiza eder. Ve o küllî şükür de, Hâlık-ı Arz ve Semâvat’ın kelâm-ı ezelîsinin şimdiki bütün muhatablarına birden yetiştirmek için, küllî yüz bin dilli semâvî bir hâfız hükmünde, her vakit kâinatta Kur’an’ı okumalıdır. Tâ o ni’metin küllî şükrünü idame etsin.
Said Nursî
Azîz, Sıddık Kardeşlerim!
Bu def’aki Nur ve Gül fabrikalarının ve iki Hulûsi’nin mektubları bizi o derece mesrûr ve memnun ve minnetdar ve müteşekkir eylemiş ki, tarif edilmez. Mahkemedeki müdafaatımda, (sizlerden otuz zâtı, otuz bine mukabil olduğunu) diye iddiama, davama hiç cerhedilmez şâhidler gösterdiniz ve gösteriyorsunuz. Allah sizden ebeden râzı olsun.