Kastamonu Lahikası | Mektup 45 | 70
(70-71)

Bir zaman, eski Harb-i Umumî’de, düşmanların ehl-i İslâma ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyâde olduğundan, tahammülüm haricinde azab çekerdim.

Birden kalbime geldi ki: O maktûl ma’sûmlar şehid olup veli olurlar; Fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor ve zayi’ olan malları sadaka hükmünde olup, bâki bir mal ile mübadele olur. Hattâ o mazlumlar kâfir de olsa, âhirette kendilerine göre o dünyevî âfâttan çektikleri belâlara mukabil rahmet-i İlâhiyenin hazinesinden öyle mükâfatları var ki; eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahürü rahmet görünüp, “Ya Rabbi! Şükür Elhamdülillah” diyeceklerini bildim ve kat’î bir sûrette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum.

* * *

(45)

Te’lifinden otuz dört sene sonra, Münâzarât nâmındaki esere baktım!

Gördüm ki: Eski Said’in o zamandaki inkılâbdan ve o muhitten ve te’sirat-ı hariciyeden neş’et eden bir halet-i ruhiye ile yazdığı bu gibi eserlerinde hatîat var. O kusûrat ve hatîatından bütün kuvvetimle istiğfar ediyorum ve o hatîattan nedâmet ediyorum. Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden niyâzım odur ki: Ehl-i îmânın me’yusiyetlerini izâle niyetiyle ettiği hatîat, hüsn-ü niyetine bağışlansın, afv edilsin.

Eski Said’in bu gibi eserlerinde iki esâs-ı mühim hükmediyor. O iki esâsın hakîkatları vardır; fakat ehl-i velâyetin keşfiyatı te’vilâta ve rü’ya-yı sadıkanın te’vile muhtaç oldukları gibi; o hiss-i kabl-el vuku’un dahi daha ince tâbirlere lüzumu varken, Eski Said’in o hiss-i kabl-el vuku’ ile hissettiği o iki hakîkatın te’vilsiz, ta’birsiz bir sûrette beyanı, kısmen kusurlu ve kısmen hilaf görünüyor.

Birinci Esâs: Ehl-i îmânın me’yusiyetine karşı, “İstikbalde bir nur var” diye müjde verdiğidir. Bir hiss-i kabl-el vuku’’ ile Risâle-i Nur’un istikbalde, dehşetli bir zamanda, çok ehl-i îmânın îmânlarını takviye edip kurtarmasını hissedip;

Səs yoxdur