Sâniyen: Bugünlerde Salahaddin’in İstanbul’dan getirdiği Habbe, Katre, Şemme, Hubab gibi Arabî risâlelere baktım. Gördüm ki; Yeni Said’in doğrudan doğruya harekât-ı kalbiyesinde müşahede ettiği hakîkatlar, Risâle-i Nur’un çekirdekleri hükmündedir. Zâten bunlar hem Şu’le ve Züh-re, Risâle-i Nur’un Arabî parçalarıdır. Onlar, doğrudan doğruya benim nefsimin dersi olduğu için, Arabî ve kısa ibarelerle ifade edilmiş, başka adamlar nazara alınmamış.
O zaman başta Şeyhülislâm ve Dâr-ül Hikmet a’zaları ve İstanbul’un büyük âlimleri, tahsin ve takdirle karşıladılar. Bunlar Yeni Said’in eserleri olduğundan, Risâle-i Nur’un eczalarıdırlar. Eski Said’in ise, Arabî risâlelerinden yalnız İşarat-ül İ’caz, Risâle-i Nur’da en mühim bir mevki almış.
Hem her iki Said’in iştirakiyle, bir tek Ramazan’da iki hilâl ortasında te’lif edilen ve kendi kendine, ihtiyârım haricinde bir derece manzum şeklini alan ve İşarat-ül İ’caz kıt’asında elli-altmış sahife bulunan Türkçe olarak Lemaat nâmındaki risâle dahi Risâle-i Nur’a girebilir. Maatteessüf bir nüsha elde edemedim. Ve herkesin hoşuna gittiği için, matbu’ nüshaları kalmamış.
Hem Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şaheser hükmünde bulunan gayr-ı matbu’ Ta’likat’tan süzülen i’cazlı bir îcaz-ı hârikada, müdakkik ülemaları hayret ve tahsinle dikkate sevkeden, matbu’ “Kızıl Îcaz” nâmındaki risâle-i mantıkıye Risâle-i Nur’la bağlanmasına ve şâkirdlerinin âlimler kısmının nazarına göstermek lâyık gördüm. Fakat çok derindir. Bugünlerde Feyzi’ye bir parça ders verdim. Belki bir zaman Feyzi kendisi, başkasının da anlaması için dersini Türkçe kaleme alacak.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bugünlerde Risâle-i Nur talebeleri hesabına gâyet ehemmiyetli, endişeli bir sual-i ma’nevî kalbime ihtar edildi. Sonra anladım ki; ekser Risâle-i Nur talebelerinin lîsan-ı halleri bu suali soruyor ve soracaklar. Birden bir cevab hatıra geldi, Feyzi’ye söyledim. Dedi: “Hiç olmazsa icmâlen kaydedilsin.”