Evet
âyetinin sırr-ı işârisiyle, âhireti bildikleri ve îmân ettikleri halde, dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa, bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkibeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman safi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musîbetidir. O musîbet sırrıyla, hakîki mü’minler dahi ba’zan ehl-i dalâlete tarafdar olmak gibi dehşetli hatada bulunu-yorlar. Cenâb-ı Hak ehl-i îmânı ve Risâle-i Nur şâkirdlerini bu musîbet-lerin şerrinden muhafaza eylesin, âmîn.
Umum kardeşlerimize birer birer selam ederiz.
Kardeşiniz
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Risâle-i Nur’un intişarına ve fütûhatına karşı gelen biri semâvî, biri arzî iki musîbete mukabele edecek ayrı bir inâyet-i İlâhiye cilvesi görülmeye başladı.
Arzî ve insanî olan musîbet: Isparta’da ve İstanbul’da olduğu gibi; Kastamonu’nun havalisinde de, ehl-i dalâlet Risâle-i Nur’un intişarına sed çekmek için, has talebelerin ve ciddî çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütûr vermek için, ayrı ayrı tarzlarda, umumî bir plân dâhilinde taarruz ediliyor. Hâlislere fütûr veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.
Semâvî musîbet ise: İhtikâr neticesinde, hayat ve yaşamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs midesini, mâişetini dâima düşü-nüyor. Hattâ ekser fukara kısmından olan Risâle-i Nur talebeleri, bu musî-bete karşı çabalamak mecbûriyetiyle hakîki ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmağa mecbur oluyor.
Hem insanların zihinleri, fikirleri kasden ve bizzât hakaik-i îmâniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkaydlık bir vaziyet almasından, bir tevakkuf devri gelmesine mukabil; Cenâb-ı Hakk’ın inâyet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risâle-i Nur’un intişar ve fütûhatına meydan açmış.