Kastamonu Lahikası | Mektup 176 | 283
(281-284)

Dedim: Bu iki nükte-i Nuriye ve



hüccet, nükte ve Hâşiyesiyle beraber Mu’cize-i Kur’aniye zeyilleri içine girse münâsib olur. Siz dahi münâsib görseniz yazılsın. İ’caz-ı Kur’an nüktelerine ait mühim parça bulsanız ilâve edebilirsiniz.

Altıncısı: Seksen küsur sene ma’nevî ve bâki bir ömrü kazandırmak sırrını taşıyan şuhûr-u selâsenizi ve Leyle-i Regaibinizi bütün ruhumla tebrik ediyorum. İki-üç gün evvel, Yirmi ikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli îmân dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibâdet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirdlerin ibâdet niyetiyle risâleleri ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah dedim. Hak verdim.

Bu mektubdaki beş-altı mes’eleyi yazarken, Nur fabrikası sâhibi Hâfız Ali’nin mektubuyla, ihlasta ve çalışmakta ve ince düşünmekte mümtaz Hasan Âtıf’ın mektubunu aldık. Hâfız Ali’nin mektubunda, Risâle-i Nur şâkirdlerinde sırr-ı ihlasın ne derece yüksek bir terk-i enâniyet ve hazz-ı nefsîden teberri etmek gibi, ihlasın en yüksek seciyeleri Risâle-i Nur şâkirdlerinde tezahür ediyor diye bir delil oldu.

Ezcümle: Hâfız Ali diyor ki: Hüsrev kardeşimiz kendi kalemiyle yazılan “Mu’cizatlı Kur’an”ı fotoğrafla tab’ına tarafdar olmaması ve demir harflerle müsaade oluncaya kadar beklemeye tarafdar olması, onun fevkalâde ihlasına ve nefsin huzuzatından teberrisine kat’î delildir. Çünki fotoğrafla tab’edilse, onun kendi hattı olduğu için, binler Kur’an nüshalarını kendi eliyle yazmış gibi Âlem-i İslâm’ın ma’nevî nazarında ve uhrevî sevab cihetinde büyük ve ma’sûmane ve zararsız bir makamı terkedip ihlasın sırrı için hazzını unutarak, demir harflere tarafdar olmuş. Ve gösterdiği yanlışlar düşmek sebebi ise, demir harflerde üç def’a tab’a girmek noktasında dahi o yanlışlar bulunabilir.

Səs yoxdur