Emirdağ Lâhikası | Mektup 104 - 105 | 146
(146-146)
(104)

Aziz, Sıddık, Alicenap Eski Ve Yeni Kardeş Yeşil Salih!

Benden, sergüzeşte-i hayatıma ait sorduğun maddelere gâyet kısa ve mücmel işâret edilecek. Bir zaman sonra İnşâallah başkalar izahla cevab verecekler. Fakat tarihe geçmek ve bu asır âlimlerinin içinde kendi âdi şahsımı nesl-i âtiye göstermek, bildirmek ne isterim ve ne de liyakatim var. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür ederim ki; beni, bana beğendirmemiş.. dehşetli kusurlarımı bana göstermiş.

Hem insanlara kendini bildirmek bir şöhretperestlik olmasından; bir enaniyet, bir hodfuruşluk, bir riyakârlık ihtimali var. Bu ise, bizim gibilere tam zarardır.

Hem ben, mâdem bu asırda maddeten ve ma’nen münferid yaşamağa ve hayat-ı içtimâîyeden çekilmeğe mecbûr olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içtimâîyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere görüneyim. Yalnız bu cihet var ki; Risâle-i Nur, bu vatana ve bu millete pek büyük menfaati, mahkemelerin ve ehl-i vukufların müttefikan kararlariyle tahakkuk etmiş. Bu nokta-i nazarda, benim ehemmiyetsiz, biçâre, perişan, çok kusurlu şahsiyetim değil; belki yalnız Kur’ânın malı ve meali olan Risâle-i Nur nâmına, sizin suallerinize cevab için ben işâretler ederim, sonra da Risâle-i Nur ve şâkirdleri izahla cevab versinler.

Evvelâ: Otuz sene evvelki hayatımın tarihçesini merhum Abdurrahman yazmış, tab edilmiş.

Saniyen: Risâle-i Nur’un zuhur zamanının bir nevi tarihçesi Eskişehir hapsinin müdafaanamesiyle “Yirmi Yedinci Lem’a” olmuş ve Denizli hapsindeki Müdafaa Risâleleriyle “On Birinci ve On İkinci Şua” “İhtiyarlar Lem’ası” ve “Âyet-i Hasbiye Risâlesi” ve “On Altıncı Mektub”la “Hücumat-ı Sitte” ve “İşârât-ı Selâse” ve “İşârât-ı Seb’a” risâleleri gibi Nur eczaları, suallerinize tafsilen cevab vermek için mahkeme bana iade ettiği ve şimdi elimde bulunmayan risâleler, bir zaman elinize gelecek. İnşâallah sizi hiç unutmayacağım. Bu halimde bu alâkadarlığınız, benim çok ağır sıkıntılarımı hafifleştirdi. Allah senden razı olsun, âmin!

* * *

(105)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bir biçâre vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i nebevi olan “Cevşen-ül-Kebir” hakkında ve akıl haricindeki sevab ve faziletine dair bir Hadîsi görmüş, şüpheye düşmüş. Demiş:

Səs yoxdur