Hattâ, yüz cinâyeti bulunan gibi, beni üç buçuk ay tecrid-i mutlak içinde hayatıma suikasd edenler; onbir def’a zehirliyen gizli düşmanlarımın şerrinden beni muhafazaya çalışan çok dikkatli kardeşlerimin ve sadık hizmetçilerimin de benim ile temaslarını yasak etmişler; ve ihtiyarlık ve gurbet ve hastalık içinde, yalnızlığımdan dâimî ünsiyet ettiğim mübârek ve zararsız kitablarımın mütâlâsından dahi beni mahrum etmişler!?
Müdde-i umuma çok rica ettim ki, bana bir kitabımı ver. Vâdettiği hâlde, vermedi. Yalnız olarak büyük, kilitli, soğuk bir koğuşta meşgalesiz durmağa mecbûr edip alâkadar me’murları ve hademeleri bana karşı dostluk ve teselli vermek yerinde âdeta adâvetkârâne bakmağa teşvik ediyorlar. Bir küçük nümunesi şudur: Müdüre, müdde-i umuma, mahkeme reisine bir istida yazdım. Bir kardeşime gönderdim, ta bilmediğim yeni hurufla yazsın ve yazıldı, onlara verildi. Güya büyük bir suç işlemişim diye benim pencerelerimi mıhladılar. Ve duman beni sıkıyordu, bir pencereyi bırakmadım ki mıhlansın. Şimdi onu da mıhladılar. Hem hapis usulü tecrid on beş gün kadar olduğu hâlde, beni üç buçuk ay tecrid-i mutlakda hiçbir arkadaşımla temas ettirmediler. Hem üç aydanberi benim aleyhimde kırk sahifelik bir iddianame yazılıp bana gösterildi. Yeni hurufu bilmediğimden, hem rahatsız ve hattım çok noksan olmasından çok rica ettim ki, “Bana biri iddianameyi okuyacak ve dilimi bilen talebelerimden benim itiraznamemi yazacak iki adama izin veriniz” dedim; izin vermediler. Dediler, “Avukat gelsin, okusun.” Sonra onu da bırakmadılar. Yalnız bir kardeşe dediler ki: “Eski hurufa çevir, ona ver.” Halbuki, o kırk sahifeyi yazmak altı yedi günde ancak olur. Bir saatte bana okumak işini, altı yedi güne kadar uzatmak, ta benimle kimse temas etmesin fikri ise, pek dehşetli bir istibdat ile benim bütün hukuk-u müdafaamı iskat etmektir. Dünyada, yüz cinâyeti bulunan ve asılacak bir adam dahi böyle muamele göremez. Ben hakîkaten bu emsâlsiz işkencenin hiçbir sebebini bilmediğimden çok azab çekiyorum. Ben haber aldım ki, mahkeme reisi vicdanlı ve merhametlidir. Bu kanaate binâen, ilk ve son bir tecrübe olarak makamınıza bu istirhamnâme ve şekvâyı yazdım.
Tecrid-i mutlakda hasta ve perîşan
Said Nursi
Birinci Esas: Güya bende tefâhur ve hodfuruşluk var ve kendimi müceddid biliyorum.
Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim Hem “Mehdi”lik isnadını hiç kabul etmediğimi bütün kardeşlerim şehâdet ederler. Hattâ Denizli’deki ehl-i vukuf eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şâkirdleri kabul edecek dediklerine mukabil, Said itiraznâmesinde demiş ki, “Ben seyyid değilim.” “Mehdi seyyid olcak” diye onları reddetmiş.