Emirdağ Lâhikası | Mektup 246 | 331
(330-333)

İkinci Esas: Neşriyatı gizlemesi.

Gizli düşmanlar yanlış ma’na verdirmesin, yoksa siyasete ve dünya asayişine temas cihetiyle değildir. Hem eski harf ile teksir makinasına bir bahâne bulmasınlar.

Mustafa Kemâl’e karşı Nur’un tokadı ise: (Hâşiye) Altı mahkeme ve Ankara makamatı bilmiş, ilişmemişler ve bize beraat verdiler. Hem onun fenalığını göstermek, ordunun kıymetini muhafaza etmek içindir. Bir şahsı sevmemesi, orduyu muhabbetkârâne senâ içindir.

Üçüncüsü: Emniyeti ihlâle teşvik ediyor demesine mukabil, yirmi sene zarfında yüz bin adam Nurcuların, yüz bin nüsha Nur Risâlelerinin, altı mahkemede ve on vilâyette emniyeti ihlâle ve asayişi bozmağa dâir (on vilâyetin zabıtaları ve altı mahkeme) hiçbir maddeyi kaydetmemesi ve bulmaması bu acib ittihamı çürütüyor. Bu yeni iddianamede, üç mahkemenin bize beraat verdikleri aynı noktalara ait ve cevabları mükerreren verilmiş ehemmiyetsiz birkaç mes’eleye cevab vermek manâsızdır. O mes’elelerle bizi ittiham etmek, ondan bize beraat veren Ankara ağır ceza ve Denizli ve Eskişehir mahkemelerini ittiham etmek hükmünde olmasından cevabını onlara bırakıyorum. Ve ondan başka da iki üç mes’ele var.

Birisi: İki Sene Denizli ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde inceden inceye tedkikden sonra, bize beraat verip o kitabı bize iade ettikleri hâlde, o Beşinci Şuâ’nın bir iki mes’elesini ölmüş gitmiş bir kumandana tatbik edip bize suç gösteriyor. Biz dahi deriz: Ölmüş gitmiş, hükümetten alâkası kesilmiş bir şahıs aleyhinde bir haklı tenkidi, hiçbir kanun suç saymaz.


Hâşiye: İddianamede, yanlış bir ma’na verip Nurun kerâmetlerinden tokat tarzındaki bir kısmını medâr-ı ittiham saymış, güya Nurlara hücum zamanında gelen zelzele gibi belâlar Nurun tokatlarıdır. Hâşâ, sümme hâşâ! biz öyle dememişiz ve yazmamışız. Belki mükerrer yerlerde hüccetleriyle demişiz ki, nurlar makbul sadaka gibi belâların def’ine vesiledir. Ne vakit ona hücum edilse o gizlenir, musîbetler fırsat bulup başımıza geliyorlar. Evet nurun binler şâkirdlerinin tasdik ve müşahedeleriyle yüzler vukuat ve hâdisatla tesadüf ihti’mali olmayan o hâdisatın tevakkufları ve Kur’ân’ın müteaddid işârât ve tevâfukuyla hattâ mahkemelerde kısmen gösterildiği cihetle kat’i kanaatımız var ki, o tevâfukat Risâle-i Nur’un makbûliyetine bir ikram-ı İlâhîdir ve Kur’ân hesabına nurlara bir nevi kerâmetleridir.


Səs yoxdur