Emirdağ Lâhikası | Mektup 149 | 186
(186-186)

Elhasıl: Ölsem, vazife-i Nuriye daha ziyâde ihlâs ile rekabetsiz, ittihamsız inkişaf eder.

Hem, bu zamanda aramadığım cüz’i, muvakkat zevk; ve bu hayat ve dünya gözüyle fütuhat-ı Nuriye’den gelen lezzet bedeline; çok ağır, soğuk ve nâhoş tekellüf elemlerinden ve hodfuruşluk zahmetlerinden ve tasannu zararlarından kurtulmak vardır.

Hem bu senede bir def’a ey nefis; ruh ve kalb ile beraber çok müştak olduklarınız eski zevkli ve hayatımdaki yaşadığım memleketleri ve ünsiyet ettiğim ahbabları ve müfarakatlerinden çok mahzun olduğum kardeşleri görmek için, beraber kısmen hakîkaten, kısmen hayalen o geçmiş mazide gezdin. Sen de gördün ki, o sevimli, müteaddid vatanlarımda, yüzde ancak bir-iki ahbabı bulabildin. Ötekiler, bütün berzah âlemine göçmüşler ve o sevimli hayat levhaları değişmiş, elîm ve hazin bir vaziyet almış. Daha o ahbabsız yerleri görmek istenilmez. Onun için, bu hayat ve bu dünya bizi kovmadan evvel ve haydi dışarıya demeden, biz kemâl-i izzetle, Allah’a ısmarladık deyip izzetimizle bu fâni zevklerimizi bırakmalıyız.

Umum kardeşlerimize binler selâm ve dua eden, hasta, fakat tam mesrur kardeşiniz


Said Nursî


* * *

(149)

Sizleri ve umum Risâle-i Nur şâkirdlerini ve bilhassa Medrese-i Nuriyenin talebelerini ve bilhassa o merhumun akrabalarını, Medrese-i Nuriyenin mübârek üstadı Hacı Hâfız Mehmed’in vefatı münâsebetiyle tâziye ediyoruz. Ve Nurlar hesabına bütün ruh u canımızla biz dünyada kaldıkça ona dua-yı rahmet etmeğe ve Hâfız Ali ve Hasan Feyzi ortasında dâima bütün ma’nevî kazançlarımıza hissedar etmeğe kat’i karar verdik. O çok ehemmiyetli ve Nur hizmetinde muvaffakıyetli, merhum o mübârek zatın mükemmel vazifesini bitirip yüzer ma’nevî evlâd hayr-ül halef bırakıp gitti ve terhis olduğu, rahmet ve istirahat âlemine çekildiği aynı zamanda, büyük üstadlarımın dâiresine kazançlarımı bağışladığım zaman; Hâfız Ali, Hâfız Mehmed, Mehmed Zühdü ve Savlı Ahmed ve Hasan Feyzi içinde ihtiyarım olmadan Hacı Hâfız Mehmed daha hayatta iken on günden beri onların içinde görüyordum. Derdim: Vefat edenler içinde bu da bulunsun... İlişmedim. Hem hayatta olanlar içinde, hem üstadlar dâiresinde bulunmasına hayret ederdim. Şimdi bu mektubunuzdan anlaşıldı ki; onun hâlîsane kudsi hizmetinin bir kerâmeti olarak vefatını ihsas ediyordu.

Səs yoxdur