Emirdağ Lâhikası | Mektup 380 | 445
(445-446)

Öyle de herkesin husûsi bir dünyası var. Bir kısım ehl-i hakîkat bu husûsi dünyasını


diye inkâr etmekle, terk-i mâsiva sırriyle Cenâb-ı Hakk’a karşı huzur-u dâimi ve marifet-i İlâhîye bulur. Ve bir kısım ehl-i hakîkat da yine dâimi marifet ve huzuru bulmak için



deyip kendi husûsi dünyasını nisyan hapsine sokar; fânilik perdesini üstüne çeker; huzuru bulmakla bütün ömrünü bir nevi ibâdet hükmüne getirir.

Şimdi bu zamanda Kur’ânın i’caz-ı ma’nevîsiyle tezahür eden


sırriyle, yâni zerrelerden yıldızlara kadar her şeyde bir pencere-i tevhid var ve doğrudan doğruya Zât-ı Vâhid-i Ehad’i sıfâtiyle bildiren âyetleri, yâni delâletleri ve işâretleri var. İşte Hüve Nüktesiyle bu mezkûr hakîkat-ı kudsiyeye ve îmaniyeye ve huzûriyeye icmalen işâretler vardır. Risâle-i Nur, bu hakîkatı izahatiyle isbat etmiş. Eski zamandaki ehl-i hakîkat bir derece mücmelen ve muhtasaran beyân etmişler. Demek bu dehşetli zaman, daha ziyâde bu hakîkata muhtaçtır ki, Kur’ân-ı Hakîm’in i’caziyle bu hakîkat tafsilâtiyle ihsan edilmiş, Nur Risâleleri de bu hakîkata bir naşir olmuşlar.



Kardeşiniz
Said Nursî


* * *

(380)

Dindar ve hamiyetkâr ve vatanperver milletvekillerine şunu arzediyorum:

Mekke-i Mükerreme’de Hacer-ül-Esved yanında hürmet için konulduğunu hacıların gördükleri Zülfikâr Mu’cizat-ı Kur’âniye mecmûasiyle Medine-i Münevvere’de de Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın kabri üzerinde konulduğunu gördükleri Asâ-yı Mûsa mecmûası gibi Risâle-i Nur’un bir kısım eczaları, âlem-i İslâm’ın bizimle hakîki uhuvvetini te‘mine vesile oldukları halde, müsadere edilmek sûretiyle dört seneden beri evrak-ı muzırra gibi dosyalar içinde mahkeme mahzenlerinde çürütülmek sûretiyle imhasına çalışıldığı ve dört mahkeme beraatine ve serbestiyetine karar verdikleri ve biz de çok def’a makamata istida ile müracaat edip serbestiyetini istediğimiz ve hem Başbakan’ın “Din propagandası yüzünden şimdiye kadar bu vatana hiç bir zarar gelmediğini” söylediği halde, bu dindarların serbestiyeti hakkındaki kanunun tasdikının ta’cili ve takdimi lâzım gelirken te’hir edilmesi, dindar meb’usların nazar-ı millette “kendilerine düşen en ehemmiyetli dinî vazifelerini yapmıyorlar” diye dindarların bir telâşları var.

Səs yoxdur