Emirdağ Lâhikası | Mektup 232 | 320
(320-320)
(232)

Ey Hapis Arkadaşlarım Ve Din Kardeşlerim!

Size, hem dünya azabından, hem âhiret azabından kurtaracak bir hakîkatı beyan etmek kalbime ihtar edildi. O da şudur:

Meselâ, birisi birisinin kardeşini veya akrabasını öldürmüş. Bir dakika o hiddet yüzünden milyonlar dakika hem kalbî sıkıntı, hem hapis azabını çeker. Ve maktulün akrabası dahi intikam endeşesiyle ve karşısında düşmanını düşünmesiyle hayatının lezzetini ve ömrünün zevkini kaçırır. Hem korku, hem hiddet azabını çekiyor. Bunun tek bir çaresi var: O da Kur’ân’ın emrettiği ve hak ve hakîkat ve maslahat ve insaniyet ve İslâmiyet iktiza ve teşvik ettikleri olan barışmak ve musalâha etmektir. Evet hakîkat ve maslahat sulhdur. Çünkü; ecel birdir, değişmez. O maktül; her halde ecel geldiğinden, daha dünyada kalmayacaktı. O katil ise, o kaza-yı İlâhîyye’ye vasıta olmuş. Eğer barışmak olmazsa, iki taraf da dâima korku ve intikam azabını çekerler. Onun içindir ki; “Üç günden fazla bir mü’min diğer bir mü’mine küsmemek” İslâmiyet emrediyor. Eğer o katil bir adavetten ve bir kinli garazdan gelmemişse ve bir münafık o fitneye vesile olmuş ise, çabuk barışmak elzemdir. Yoksa o cüz’î musîbet büyük olur, devam eder. Eğer barışsalar ve öldüren tevbe etse ve maktüle her vakit dua etse, o halde her iki taraf çok kazanırlar ve kardeş gibi olurlar. Bir gitmiş kardeşe bedel, birkaç dindar kardeşleri kazanır. Kaza ve kader-i İlâhîyye’ye teslim olup düşmanını afveder. Ve bilhassa mâdem Risâle-i Nur dersini dinlemişler, elbette mabeynlerinde bulunan bütün küsmekleri bırakmağa, hem maslahat ve istirahat-ı şahsiye ve umumiye iktiza ediyorlar. Nasıl ki, Denizli hapsinde birbirine düşman bütün mahpuslar, Nur’lar dersiyle birbirine kardeş oldular ve bizim beraatimize bir sebeb olup, hattâ dinsizlere, serserilere de o mahpuslar hakkında Mâşâallah, Bârekâllah dedirttiler, o mahpuslar tam teneffüs ettiler. Ben burada gördüm ki, bir tek adamın yüzünden yüz adam sıkıntı çekip beraber teneffüse çıkmıyorlar. Onlara zulmolur. Merd, vicdanlı bir mü’min, küçük ve cüz’î bir hatâ veya menfaatle yüzer zararı ehl-i îmana vermez. Eğer hata etse, verse; çabuk tevbe etmek lâzımdır.

* * *

Səs yoxdur