Emirdağ Lâhikası | Mektup 211 | 258
(258-258)

-burada emsali vukubulmayan- beş tayyare pek aşağıda uçup benim paytonumu bildikleri için etrafımda iki def’a dönmeleri, ikinci gün başka bir tarafa, çok görünmeyen gizli bir dere tarafına paytonla giderken aşağıda uçan beş tayyareyi birşey arıyor gibi gördük; anladık ki, bizi arıyorlar; yine aynen evvelki gün gibi, o beş tayyare etrafımızda ve kasaba üstünde gezip, odamıza girdiğimiz zaman onların da gitmeleri kuvvetli bir emâredir ki, bir habbe yüz kubbe yapılmış. Burada böyle ma’nasız, evham yüzünden bana eziyet verilmesi ve Medreset-üz-Zehranın kahramanlarına buraya nisbeten bu üç senede on dereceden yalnız bir derece eziyet verilmek cihetiyle, Isparta hükümetine ve adliyesine teşekkürümü ve minnetdarlığımı ve onların verdiği eziyetleri de helâl ettiğimi bildirirsiniz.

Salisen: Bu def’aki musibette, her vakit olduğu gibi yine kaderin adaletine ve inâyet-i İlâhîyenin feyzine baktım, gördüm ki: Sâir vilâyete nisbeten bir derece Nurdan geri kalan ve Nur dâiresine de yakın bulunan Kütahya ve adliyesini ve hükümetini Denizli, Kastamonu gibi Risâle-i Nur’la alâkadar etmek. Evet, ne kadar fikri ve vazifesi aleyhimizde olsa da, herhalde kalbi, ruhu Risâle-i Nur’dan îmanı cihetinde büyük istifade etmek ve Nurculara da sevab kazandırmak hikmetiyle o vilâyete gönderildi. Kader-i İlâhî dahi bana bir şefkat tokadı olarak, dahiliye vekili Erzurumlu ve hemşehrim, ve Afyon Valisi (Antalyalı) ve şimdiye kadar bana ilişmemesi cihetiyle demiştim: Gerçi serbest oldum, şimdi böyle insaflı bir vali buldum, Emirdağından gitmeyeceğim diye bir nevi sevinç ve ihtiyatsızlığımın cezası olarak, o iki adamın elleriyle kader-i İlâhî bana tokat vurdu, adalet etti.

Afyon Valisi, emniyet müdürü ve buradaki heyetiyle mes’elemize dair Ankara’ya yazmışlar ki: “Cemiyetçilik, tarikatçılık gibi mes’eleler yok. Fakat Said Nursî’nin onun söziyle kendini feda edecek iki yüz bin Nurcu kardeşi var.” diye başka bir cihette yine hükümete büyük bir evham vermişler. Fakat onların bu yazmasında, Nura ve Nurculara bir faide ve benim şahsıma da belki bir zarar ihtimali var. Faidenin bir ciheti şudur ki: Bu kadar ağır şerait içinde öyle demir gibi sarsılmaz bir hakîkat var ki; iki yüz bin Türk ruhunu ona feda edecek o hakîkatın müşterisi bulunur. Bu noktada, zaif îmanlı olanlar îmanını kuvvetlendirir. Ehl-i siyaset de ve îmanını kaybedenler, onlara ilişmekten korkarlar, daha çabuk taarruz edemezler. Bana zararı ise “Cenâb-ı Hak Hâfız’dır” beni çürütmek ve kardeşlerimi benden kaçırmak ve kardeşliğimizi kırmak için, şeytanın bile hatırına gelmeyen iftiralar ve isnadlar ile benim ehemmiyetimi kırmak için çalışmaları muhtemeldir.

Səs yoxdur