Emirdağ Lâhikası | Mektup 386 | 460
(460-461)
(386)

(Hazret-i Üstadın Emirdağı’nda Santral Sabri, Sıddık Süleyman’a Arabî İşârât-ül İ’caz’dan verdiği derstir)


İşârât-ül İ’caz’ın birinci cüz’ü ki: Tamamı yetmiş cüz’ olacaktı. Fakat Risâle-i Nur ma’nevî bir tefsir-i Kur’ânî olduğu için dedi: Bu zamanda bana daha lüzum var. Öteki cüz’lerinde onlar yazıldı. Evet İşârât-ül İ’caz, umum Risâle-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve o Nur bahçesinin bir fidanlığı ve sırr-ı i’caz-il Kur’ânın bir menbaı olduğu görünüyor. Gâyet ince ve derin olduğu için şimdiye kadar âlimler pek azını anlamışlardı. Fakat kimin eline geçmiş ise, fevkalâde takdir etmiş ve “emsalsiz” demiş. Dehşetli eski harb içinde, avcı hattında ba’zan da at üzerinde îcazdaki i’cazın en ince münâsebetini görmek ve onlarla tam meşgul olmak ve koca dehşetli harbin tehlikesi onu müşevveş etmemek ve incimad derecesindeki soğukta avcı hattında o incecik i’caz münâsebetlerini her şeyden daha ehemmiyetli görmek, Eski Said’in hakîkaten hizmet-i Kur’âniyede hârika bir fedakârlığıdır. Hattâ Yeni Said’in otuz beş senede bu acib zamanda gazeteleri okumamak ve on sene İkinci Harbi bilmemek, sormamak ve idam niyetiyle hapisliğinde, Kur’ân esrarını yazmaktan vazgeçmemek ve bütün tehlikeleri hiçe saymaya nisbeten Eski Said’in o acîb vaziyetinde o dehşetlere ehemmiyet vermeden İşârât-ül İ’caz nüktelerini yazdığı zaman gösterdiği ilmî ve ma’nevî fedakârlığını Yeni Said’in bu otuz senedeki fedakârlığından daha hârika görüyoruz.

Sâniyen: Bu İşârât-ül İ’caz’ın matbu nüshasında hakîkaten bir kerâmet var ki; tesadüf ihtimali yoktur. Onun için bir def’a daha aynı tarzda ve kerâmetli kıt’ada tab’ etmek ve Arabistan’a ve Pakistan gibi yerlere göndermek münasip görüldü. Fakat Eski Said, îcazdaki i’cazı beyân ettiği ve en ince münâsebet-i belâğatı beyânı içinde gâyet ince ve kısa, îcazlı cümleleri bir derece îzah ve Türkçe’ye tercüme etmek lâzım geliyor.

Səs yoxdur