Ehemmiyetli bir iki sebebe binaen kabul etmeye mecburdum. Fakat onu yemezdim, tebdil ederek, şeker, çay, ekmek tedârik ederdim. Bir gün iskân memuru geldi, tayın verdi ve dedi; bundan sonra daha sana tayın vermiyeceğiz. Ben memnun oldum. Fakat birden hatırıma geldi ki, şeker, çay lazımdır. Hediyeleri de kabul etmem diye, bir endişeye düştüm. Aynı günde beş sene şeker ve çayımı te’min eden ve merhum Abdurrahmana beş senede aldığı yaraları tedavi ile kuvvetli bir îmân kazandıran, vefatından bir iki ay evvel imdadına yetişen ve ehl-i ilhadı azm ettikleri inkâr-ı haşirden vazgeçiren Onuncu Söz’ün (fevkal-me’mul, ne nüshalarının ve ne vücûdundan ve ne de gelmesinden hiç haberim yokken) müteaddit nüshaları o vakitte geldi. Lîsan-ı hal ile dedi: “Merak etme, senin hem vazifene hem hayatına yardım için geldim, inâyet-i Rabbâniye, tarafından gönderildim.”
Evet, bu asrın ehemmiyetli ve ma’nevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâle-i Nur’un he’yet-i mecmûası, sâir şahsî büyük mürşidler gibi kendine muvafık ve hakîkat-ı ilmiyeye münâsib olarak, birkaç nevide ve bilhassa hakaik-i îmâniyenin izhârında, intişarında azîm kerâmetleri olduğu gibi; üç kerâmet-i zâhiresi bulunan Mu’cizat-ı Ahmediye, Onuncu Söz ve Yirmi dokuzuncu Söz ve Âyet-ül Kübra gibi çok risâleleri dahi herbiri kendine mahsus kerâmetleri bulunduğunu çok emâreler ve vakı’alar bana kat’î bir kanaat vermiş. Hattâ sekeratta bulunan talebelerine îmânını kurtarmak için bir mürşid gibi yetiştiğine müteaddid vakı’alar şübhe bırakmıyor.
—Bir saat tefekkür, bir sene ibâdet-i nafile hükmünde... Bir misali “Nur’un Hizb-i Ekberidir” diye müşahede ettim ve kanaat getirdim. (Hâşiye)
Sizlere Risâlet-in-Nur’un Hizb-i Ekber’ini ve Kur’anın Hizb-i A’zamını göndermek isterdim. Fakat Hizb-i A’zam çok uzun olduğundan yazdıramadım. Hizb-i Ekber ise, tercüme etmek istedim; şimdilik vazgeçtim.
Hâşiye: Âyet-ül Kübra’nın üçüncü menzilinin başında, Ahmed-i Farukî Risâle-i Nur hakkında demiş ki: “Mütekellimînden biri gelecek, bütün hakaik-i îmâniye-yi kemâl-i vuzuh ile beyan ve isbat edecek.” Zaman isbat etti ki; o adam, adam değil belki Risâle-i Nur’dur. Ehl-i keşf Risâle-i Nur’u, ehemmiyetsiz olan tercümanı sûretinde keşiflerinde müşahede etmişler, bir adam demişler.