Risâle-i Nur’u, hem bizi hizmet-i Kur’aniyede sebkat eden Husrev, Hâfız Ali, Rüştü, Sabri gibi hâlis, sıddık, metin, çalışkan kardeşlerimi şefi’ tutarak afvımı Üstadımdan isterim. Evet ben itiraf ediyorum ki, tenbelliğimin neticesi olarak bu şefkat tokadını yedim.
Mehmed Feyzi
AHMED NAZİF’İN BİR FIKRASIDIR
Kıymetli Üstadım! Yüksek şahsiyetinizin aczi ve fakrı içinde inâyet-i Rabbâniye ve rahmet-i İlâhiye ile Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın i’cazlarını güneşin parlak ve keskin şuâları gibi kalblerimize nüfuz ettiren ve hakaik-i diniye ve îmâniyenin, dalâlete yüz tutan zaîf ve âciz mü’minlerin halâsı ve selâmeti ve hidâyete çıkarılmasına hâdim ve kudsî Risâle-i Nur’un, elbette bir hâdî ve bu zamanın muhtaç bulunduğu bir sâhib-i zuhur nâmını taşıyacağı şübhesizdir.
Binâenaleyh, hem Kura’nın tercümanı ve dellâlı ve hem de bu Risâle-i Nur’un müellif ve hâdim-i yegânesi bulunmanız, hem de âciz ve fakir bir nefer iken, ma’nevî hizmetinizle müşiriyet derece-i âliyesine terfi’ ve tefeyyüze istihkak kesbetmiş bulunmanızdır ki; Âlim-i Mutlak, Hâkim-i Mutlak, Kâdir-i Mutlak olan Zülcelâl Hazretleri, bu kudsî vazife-i âliyeyi, kıymetsiz gördüğünüz, çok kıymetli ve faziletli ve feyizli ve âlî derecelerde yüksek bir dellâla tevdi’ ve nasib ve bilhassa memur etmiştir. (Hâzâ min fadli rabbî)
Biz âciz ve âsi ve günahkâr hizmetkârlarınızı dahi lütuf ve keremiyle irşâda ve hidâyete siz Üstadımızı rehber ve mürşid ve vasıta buyurmuştur ki; ebedî minnet ve şükranlarımızı edadan âciz bulunuyoruz.
İşte Üstadım! Çok kıymetli arkadaşımız ve hizmet-i Kur’aniyede kıymetli refikimiz ve şerikimiz Küçük Hüsrev ve Mehmed Feyzi’nin mektubundan başka yerde ve mahalde mevsimsiz olduğunu idrak ederek, bu hakîki kelimeyi ve mübârek ism-i şerifi Risâle-i Nur’a dahi henüz zâhiren takmak haddim değildir ve isti’malinden hazer ediyorum.