Kastamonu Lahikası | Mektup 95 | 141
(140-142)

Bu havalideki hanımlara da tam bir ders olur. Cenâb-ı Hak onlardan ve o medresenin umum talebelerinden ve üstadlarından ebeden razı olsun.

Ahmed’in rü’yası çok mübârek ve güzeldir. Hazret-i İsa’nın (A.S.) kuvvetli sadâsını işitmek, İsevîlerden kuvvetli bir imdad Hizb-ül Kur’an’a iltihak etmeye işaret olabilir.

İkinci Adam ve Mes’elesi: Risâle-i Nur talebelerinden bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: “Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?” Dedim: Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme. Çünki rivâyette var. Îmâm-ı Şafiî’nin (R.A.) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir.

Evet ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyâdeleştikçe, hevesât-ı nefsaniye heyecana gelip, vücûdunda sû’-i isti’malât ile israfa girer. Haftada birkaç def’a gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına zaaf gelir.

Evet bu asırda açık-saçıklık yüzünden, husûsan bu memâlik-i harrede o sû’-i nazardan sû’-i isti’mâlât, umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor. Herkes cüz’î, küllî o şekvadadır. İşte bu umumî hastalığın tezayüdüyle, hadîs-i şerifin verdiği müdhiş bir haberin te’vili ucunda görünüyor. Ferman etmiş ki: “Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur’ân nez’ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.” Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur’an’a sed çekilecek; o hadîsin te’vilini gösterecek.

Üçüncü Adam ve Mes’elesi: Bizlerle pek çok alâkadar bir zât çok def’a dehşetli şekva ediyor ki: “Ben adam olamıyorum, gittikçe fenalaşıyorum, ma’nevî hizmetlerimin neticelerini göremiyorum.” diye meded istiyor. Ona yazıyoruz ki: “Bu dünya dâr-ül hizmettir, ücret almak yeri değildir. A’mal-i sâlihanın ücretleri, meyveleri, nurları berzahta, âhirettedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, âhireti dünyaya tâbi’ etmek demektir. O amel-i sâlihin ihlası kırılır, nuru gider. Evet o meyveler istenilmez, niyet edilmez.

Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.”

Səs yoxdur