Kastamonu Lahikası | Mektup 122 | 198
(196-199)

Şu tevhid-i şuhûda bir işarettir. Hakîkat-bîn nazar tevhide müstağrak olursa der ki:

İkinci cümle: ( ) dır ki, tevhid-i uluhiyete tasrihtir. Hakîkat-ı, hak lîsanı der ki:

Üçüncü cümle: ( ) dir. İki cevher-i tevhide sadeftir. Birinci dürrü: Tevhid-i rubûbîyet. Evet nizam-ı kevn lîsanı der ki:


İkinci dürrü: Tevhid-i kayyumiyet. Evet seraser kâinatta, vücûd ve hem bekada, müessire ihtiyaç lîsanı der ki:


Dördüncü: ( ) dir. Bir tevhid-i celâlî müstetirdir; enva’-ı şirki reddeder, küfrü keser bîiştibah.

Yani tegayyür, ya tenâsül, ya tecezzi eden elbet ne Hâlık’tır, ne Kayyum’dur, ne İlâh...

Veled fikri, tevellüd küfrünü ( ) reddeder, birden keser atar. Şu şirktendir ki, olmuştur beşer ekserisi gümrah...

Ki İsa (A.S.) ya Üzeyr’in (A.S.) ya melâik, ya ukûlün tevellüd şirki meydan alıyor nev-i beşerde gâh bâ-gâh...

Beşincisi: ( ) Bir tevhid-i sermedî işareti şöyledir: Vâcib, kadîm, ezelî olmazsa, olmaz İlâh...

Yâni: Ya müddeten hâdis ise, ya maddeden tevellüd, ya bir asıldan münfasıl olsa, elbette olmaz şu kâinata penah...

Esbâb-perestî, nücum-perestlik, sanem-perestî, tabîat-perestlik şirkin bir nev’idir; dalâlette birer çâh...

Səs yoxdur