Kastamonu Lahikası | Mektup 177 | 287
(285-287)

Hem aynı gün, bazı müstehak zâtlara yarı yağımı verirken kab fazla almış, pek az bana kaldı. Aynen, onlar daha o yağı almadan -benim niyetîmde bana kalacak mikdar kadar, uzak bir köyden kitablarımı okumak mukabilinde geldi. Onu da, o tevafuk hatırı için kabul ettim.

Üçüncüsü: Aynı günde ben, at üzerinde seyahata (gezmeye) giderken, arkamda bir atlı sür’atle geliyor. İndi, ayağıma üzengiye sarıldı. Tanımadığım bir adam. Dedim: “Sen kimsin? Bu kadar dostluk gösteriyorsun.” Dedi: “Ben Kozca hatibiyim.” Halbuki Kastamonu’da hiç bu namda bir karye bulunduğunu bilmiyordum. Sonra geldim. İki Isparta’lı asker yanıma geldiler. Birisi dedi: “Ben Kozca hatibinden sana mektub getirdim.” Bu acib tevafuk bana, bu iki ayrı ayrı vilayette, hem böyle tevafuk etmeleri, Risâle-i Nur hizmetinde sadâkatla çalışmalarına bir işarettir. Bu münâsebetle Sabri, Kozca hatibine benim tarafımdan çok selâm etsin. Onu, has talebeler içinde ma’nevî kazançlara şerik ediyoruz. Husûsî mektub yazmak âdetimiz olmadığından, ona ayrıca mektub yazamadığımızdan gücenmesin. Tatlı bir tevafukun meyvesini, aynı gün daha şirin bir tarzda gördüm. Şöyle ki:

İki asker, kemâl-i sevinçle gâyet dostane “Sen Isparta’lısın, bizim hemşehrimizsin.” Ben de dedim: “Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta, taşıyla toprağıyla benim nazarımda mübârektir, benim vatanımdır. Ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler hakîki kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir.”

Evet bu havaliye gelen Isparta’lılar asker olsun başkalar olsun, ekseriyet-i mutlaka ile beni hemşehri biliyorlar. Hangisi benimle görüşüyor, “Sen Isparta’lı mısın?” Ben de diyorum: Maaliftihar, ben Isparta’lıyım. Ve Isparta’da o kadar hakîki kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim olan Nurs Karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparta Nahiyemize, büyük Isparta’nın bir tek köyünü tercih ediyorum. O kadar hâlis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta taşı da, toprağı da, bana ve belki Anadolu’ya mübârek olmuş. İnşâallah hem Anadolu’ya, hem Âlem-i İslâm’a neşrettikleri nur tohumları bir rahmete mazhar olur, sünbül verir. Hem gıda, hem ziyâ, hem deva olup; ma’nevî galâ ve veba ve zulmü ve zulmeti dağıtır.

Səs yoxdur