İşte sinek kanadını dağ gibi yaptıklarının bir emaresi şu ki: Benim gibi gurbette, hasta, ihtiyar, zaif, tek başına bulunduğum halde, on gün zarfında beş def’a Afyon Valisi ve Emniyet Müdürü ve iki def’a Afyon Müddei Umumisi benim için buraya gelmesi ve iki günde, herbir günde, beş tayyare benim gezdiğim yerlerde beni nezaret altına alması ve beş polis hafiyesini burada bana tarassud edenlere ilâve edip, ahvalimi tecessüs etmek için gönderilmesi ve postalara −bana ait mektubların müsaderelerine− resmen emir verilmesi gösteriyor ki; Şeyh Said ve Menemen hadisesinin, on misli bir hâdiseyi evhamla düşünmüşler, habbeyi kubbe söylemişler ki, böyle bir vaziyet alıyorlar. Benim eski hayatımı zannedip, ihanetle hiddete gelecek tahmin etmişler. Bilâkis aldandılar. Biz, bütün kuvvetimizle anarşiliğe, bir sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî te’sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistlik hesabına zararlı zemin ihzar ediyorlar.
Evet, eğer eski hayatım gibi izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydı ve vazife-i hakîkiyesi sırf âhiret ve ölümün idâm-ı ebedîsinde müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı, ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete çalışmak olsaydı, on Menemen, on Şeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi.
Hem üç mahkeme ve yirmi senede kaç vilâyetin zabıtaları kıyafetime kanunca ilişmedikleri ve mazuriyetim ve inzivama binaen tebdil-i kıyafetime hiçbir ihtar olmadığı halde, böyle keyfî, kanunsuz cebren ahali içinde başıma şapkayı giydirmeye çalışmak, kırk senedenberi bu vatanda (hususan îman-ı tahkikî dersinde kardeşane alâkadar olanları) yüz binler adamlar pek büyük bir heyecan içinde zemini hiddete getirip, emsalsiz ağlamağa vesile olacaktı.
Zaten ecnebi parmağiyle, güya hakkımda teveccüh-ü âmmeyi kırmak fikriyle, damarlarıma dokunacak kanunsuz muameleler, mezkûr maksat için yapıldığını çok emarelerle kat’i kanaatımız geldi. Fakat Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, benim gibi kabir kapısında alâkasız, dünyadan usanmış, hürmetten, teveccüh-ü âmmeden kaçmış ve şan şeref ve hodfuruşluk gibi, riyakârlıklara hiç bir meyli kalmamış bir vaziyette iken, bunların bana karşı kanunsuz ihanetlerinin hiçbir ehemmiyeti kalmadı, Cenâb-ı Hakk’a havale ediyorum. Bana lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenlerin yakında ölümle idâm-ı ebediyeye giriftar olacaklarını düşünüp, hakîkaten acıyorum. Ya Rabbi! Onların îmanını Risâle-i Nur’la kurtar, idâm-ı ebedîden, sırr-ı Kur’ân ile terhis teskeresine çevir, Ben de onlara hakkımı helâl ediyorum.
Said Nursî