Üçüncü kısım: Fıtrî olmasa da; vaziyeti itibariyle Risâle-i Nur’a ekmek ve ilâç gibi muhtaç olan hastalar ve ihtiyarlardır. Çünkü; Risâle-i Nur hayat-ı bakiyeyi güneş gibi gösterdiğinden ve dünyevî hayatın fanilik cihetinde mahiyetini tam gösterdiğinden, dünyevî hayatlarına ya hastalık veya ihtiyarlıkla darbe gelen, ve gaflet veya dâlâlet cihetiyle ölümü idâm tevehhüm eden hastalar ve ihtiyarlar Risâle-i Nur’a o derece muhtaçtırlar ve öyle bir teselli, bir nur alırlar ki; onların hastalık ve ihtiyarlığını sıhhat ve gençliğe tercih ettiriyor.
İhtar Edilen İkinci Nokta: Mâdem Arabîce altmış dörde girdik, işâret-i gaybîye gelmesiyle, Risâle-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumî tarihi olsa, daha iki senemiz var. Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve te’hir edilen risâleler kalmış. Meselâ: “Otuzuncu Mektub” ve “Otuz İkinci Mektub” ve “Otuz İkinci Lem’alar” gibi ehemmiyetli mertebeler, boş kalmış. Kalbime ihtar edilmiş ki; Eski Said’in en mühim eseri ve Risâle-i Nur’un fâtihası, arabî ve matbu olan “İŞÂRAT-ÜL İ’CAZ Tefsiri,” Otuzuncu Mektub olacak ve olmuş. Eski Said’in en son te’lifi ve yirmi gün ramazanda te’lif edilen, kendi kendine manzum gelen “LEMAAT RİSÂLESİ”, “Otuz İkinci Lem’a” olması ve Yeni Said’in en evvel hakîkattan şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde “KATRE”, “HABBE”, “ŞEMME”, “ZERRE”, “HUBAB”, “ZÜHRE”, “ŞÛLE” ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmûa “Otuz Üçüncü Lem’a” olması ihtar edildi. Hem “MEYVE,” “On Birinci Şua” olduğu gibi; “Denizli Müdafaanamesi” de, “On İkinci Şua” ve hapiste ve sonra “Küçük Mektublar Mecmûası” “On Üçüncü Şua” olması ihtar edildi. Ben de aziz kardeşlerimin tensiblerine havale ediyorum. Demek birkaç mertebede kapı açıktır, bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.
Aziz kardeşlerime birer birer selâm ediyorum. Kastamonu ve civarındaki kardeşlerimi de -eski zamanda olduğu gibi- dâima beraber görüyorum. Hiç merak etmesinler; Risâle-i Nur tevakkuf etmiyor, perde altında büyük fütuhatı var. Sıkıntılarımızın neticeleri Risâle-i Nur’un derslerine daha ziyâde nazar-ı dikkati celbedip geniş bir dâirede kendini okutturuyor. Onun için gâyet çalışkan iki kardeşimiz olan baba ve oğlu; ve babası, ziyâde sıkıntı çekmelerinde iftihar etsinler, orada muvakkat tevakkuftan müteessir olmasınlar. Benim ve bizim nazarımızda onlar, eski mevkilerini tam muhafaza ediyorlar.
Başta Risâle-i Nur’un fıtrî talebeleri ma’sûm çocuklar demiştik. İşte bir nümunesi; bu mektubumu rahatsızlıktan kendim yazamadığım için ben söyleyip yeni hurufla yazan Ceylân, biri de ona mektub yazan ma’sûm Küçük Ali, biri de bu def’a bana kâmilâne ve müdakkikane mektub yazan Medrese-i Nuriye’nin küçük şâkirdi Küçük Mehmed’dir. Ben de onlara “Bârekâllah bahtiyar çocuklar” derim, peder ve validelerini de tebrik ederim.