Emirdağ Lâhikası | Mektup 22 | 33
(33-33)
(22)


Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

(Bir Suale Mecbûrî Cevabın Tetimmesi.)

Bu yaz mevsimi gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhur-u selâsenin çok sevablı ibâdet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gâyet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risâle-i Nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir fütur ve tevakkuf başlar.

Aziz kardeşlerim! siz kat’i biliniz ki; Risâle-i Nur ve şâkirdlerinin meşgul oldukları vazife, rû’yi zemindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dünyevî merak-âver mes’elelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. “Meyvenin” Dördüncü Mes’elesini çok def’a okuyunuz; kuvve-i ma’nevîyeniz kırılmasın.

Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam mes’eleleri fâni hayatta zâlîmane olan düstûr-u cidal dâiresinde gaddarane, merhametsiz ve mukaddesat-ı diniyeyi dünyaya feda etmek cihetiyle kader-i İlâhî onların o cinâyetleri içinde onlara bir ma’nevî Cehennem veriyor. Risâle-i Nur ve şâkirdlerinin çalıştıkları ve vazifedar oldukları, fani hayata bedel, bâki hayata perde olan ölümü, hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gâyet dehşetli ecel cellâdının hayat-ı ebediyelerine birer perde ve ehl-i îmanın saadet-i ebediyelerine birer vesile olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde kat’i isbat etmektedir. Şimdiye kadar o hakîkatı göstermişiz.

Elhasıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücadele ediyorlar; bizler, ölüme karşı Nur-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük mes’elesi –muvakkat olduğu için– bizim mes’elemizin en küçüğüne –bekaya baktığı için– mukabil gelmiyor. Mâdem onlar divânelikleriyle bizim muazzam mes’elelerimize tenezzül edip karışmıyorlar, biz neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük mes’elelerini merakla takib ediyoruz. Bu âyet


ve usul-ü İslâmiyetin ehemmiyetli bir düstûru olan


Səs yoxdur