Emirdağ Lâhikası | Mektup 34 | 49
(49-49)

Ve denizler ve dağlar, o unsurların ve insan tabakatlarının lîsan-ı halleri benim dillerim olup



der diye, ben de herbir



dedikçe, ya bîlîsan-ı arz, ya bîlîsan-ı semâvât, ya bîlîsan-ı cev, ya bîlîsan-ı anâsır derim.. gibi. İnşâallah, sonra size gönderilecek.



* * *

(34)

(İKRAMI İZHAR MEKTUBUNUN TETİMMESİ)

(İşârât-ı Kur’âniyenin başında yazdık.)

Risâle-i Nur’un makbuliyetine imza basan ve gaybi işâretlerle ondan haber veren sekiz parçadan birinci parçadır.

Aynı mes’eleye bu risâlede yirmi dokuz işâret var. Sâir parçalar ile beraber bine yakın işâretler, rumuzlar, îmalar, emâreler aynı mes’eleye, aynı dâvâya bakmaları sarahat derecesindedir. Vahdet-i mes’ele cihetiyle, o emâreler birbirine kuvvet verir, te’yid eder. O sekizden üç tanesi: “İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh)” üç kerâmet-i gaybiyesiyle Risâle-i Nur’dan haber vermiş.

Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i vukufu tedkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız demişler: “Kerâmet sâhibi, kerâmetini yazmaz.” Ben de onlara cevab verdim ki: Bu benim değil; Risâle-i Nur’un kerâmetidir. Risâle-i Nur ise, Kur’ânın malıdır ve tefsiridir dedim, onlar sustular; demek kabul ettiler. Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasib olurdu. Fakat, bu hadsiz ve kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve zaif ve fakir olan bizlere kuvve-i ma’nevîye ve gaybi imdad ve teşci ve sebat ve metanet vermek için mecbûriyet-i kat’iyye oldu, ben de yazdım. Benim benliğime bir hodfuruşluk verip sukutuma sebeb olsa da, ehemmiyeti yok. Bu hizmete, yâni ehl-i îmanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmağa, lüzum olsa dünyevî hayat gibi uhrevî hayatımı da feda etmek, bir saadet bilirim. Binler dostlarım ve kardeşlerim Cennete girmeleri için, Cehennem’i kabul ederim.

* * *
Səs yoxdur