Emirdağ Lâhikası | Mektup 54 | 74
(73-76)

Deniliyor ki: “Mâdem Risâle-i Nur hem kerâmetlidir, hem tarikatlardan ziyâde îman hakîkatlarının inkişafında terakki veriyor ve sâdık şâkirdleri kısmen bir cihette velâyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi ma’nevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddi kerâmetlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?”

Elcevab:

Evvelâ: Sebebi, sırr-ı ihlâsdır. Çünkü; dünyada, muvakkat zevkler, kerâmetler tam nefsini mağlûb etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebeb teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü, amel-i uhrevî ile dünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz; aranılsa sırr-ı ihlâsı bozar.

Sâniyen: Kerâmetler, keşfiyatlar; tarikatta sülûk eden âmî ve yalnız îmanı, taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, ba’zan zaif olanlara takviye ve vesveseli şübhelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risâle-i Nur’un îmanî hakîkatlarına gösterdiği hüccetler, hiç bir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerâmetlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği îman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kerâmetlerin çok fevkinde olmasından, hakîki şâkirdleri öyle kerâmet gibi şeyleri aramıyorlar.

Salisen: Risâle-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız Rıza-i İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki kerâmet sâhibleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mabeynindeki ihtilaf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında onlara su-i zan edip, o mübârek zatları, benlik ve enaniyetle ittiham etmeleri gösteriyor ki; Risâle-i Nur’un şâkirdleri, şahsı için kerâmet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i ma’nevîye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risâle-i Nur’un mazhar olduğu binler kerâmet-i ilmiye ve intişarî hizmetteki teshilât ve çalışanların maîşetindeki bereket gibi ikramat-ı İlâhîye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemâlât ve kerâmeti aramıyorlar.

Râbian: Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin baki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyat-ı insaniye, fâni hazır bir meyveyi, baki uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu halet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risâle-i Nur şâkirdleri ezvâk-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı ma’nevîyeyi dünyada aramıyorlar.

Risâle-i Nur şâkirdlerine bu noktada benziyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maîşet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: “İhtiyacımız şediddir.” Birden, altundan bir kerpiç yanlarında hazır oldu.

Səs yoxdur