ve buradaki münafıklar ba’zı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir’e, hem Konya’ya kitablar gönderdiğimi ve Asa-yı Musa mecmûalarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi; bir hiddet, bir gazab; dört def’a zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi, Risâle-i Nur ve şâkirdleriyle münasebetdar olabilir, diye sordum: Bu belâ umûmîdir, yoksa Afyon ve Eskişehir Vilâyetlerine mi mahsustur. Dediler ki: “O iki vilâyete mahsustur.” Ben de Elhamdülillâh dedim. Demek Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine umûmî bir taarruz yoktur. Belki yalnız bana ve elimdeki Nurlara...Ve çok güvendiğim Eskişehir, fakat Denizli gibi bir Medrese-i Nuriye olacağını tahmin ettiğim halde, Denizliden on derece noksan kalmasının sebebi; onları da, Afyon ve Emirdağı gibi ürkütmektir. Her ne ise, merak etmeyiniz; İnşâallah bu hadise-i cevviye, aynı İstanbul mekteblerinin hadisesi gibi, gizli masonları, niyet ettikleri yeni bir taarruzdan vazgeçirdi; inâyet-i Rabbânîye himaye ediyor.
Saniyen: Bu def’a yedi sekiz mektublarınızı aldım. Husûsi cevablara kalemim ve vaktim müsaade etmediğinden gücenmeyiniz. Mehmed Feyzi ve Eminin mektublarını, ilişmeden “Lâhika”ya geçirdik. O ikisi, sekiz sene husûsi hizmetimde bulunmaları cihetiyle, haddimden çok ziyâde tavsifatlarını bir nevi ma’nevî duâ ve sebeb-i teşvik ve kanaat, bir hüsn-ü zan ve tercüman-ı Nur haysiyetiyle üstadlarına bir alâmet-i sadakat ve bir vesika-i itikad ve irtibattır diye ilişmedim. Ve Feyzi’nin merhume vâlidesinin Risâle-i Nur dersleriyle güzel ve nurâni vefatı; Nurların, şâkirdlerine sekerat vaktinde ve sıkıntılı zamanlarında imdada yetişmesine bir parlak nümune olarak “Lâhika”ya girmesi münasibdir.
Halil İbrahim’in bu def’aki mektubunda kaza ve kader-i İlâhîden ne kadar? nedendir? diye çok suallerinin birden cevabı, bizlere mücahidane çok hissiyat kazandıracak ve Nurlara herkesin nazar-ı dikkatini celbetmekle umuma okutmaktır. Fakat bir derece kaza ve kadere itiraz ma’nasını hayale getirdiği için, şimdilik “Lâhika” ile tamimi münasib olmaz. Ve mektubun âhirindeki, “Cevşen-ül Kebîr”den alınan fıkralar, dualar çok güzeldir.
Salisen: Husrev’in mektubunda, Atabeyli Kötürüm Ali ve Eğirdirli Kâzım’ın Nurlara tam şevkle hizmetleri, hattâ ruhanileri de onları tebrike ve tahsine sevkeder. Ve Ali köyünden bana mektub yazan on dört yaşındaki Mustafa Yeşil, pederiyle hem Kur’âna, hem Nurlara hizmetleri ve üç Alilerin gayret ve himmetleriyle o köy ma’sûmları Risâle-i Nur’a çalışmaları; değil yalnız beni, belki umum Nur Şâkirdlerini tahsine ve şükre sevkeder.