hattâ İstanbul’un eskide dost hocaları kaçmağa ve az bir kısmı, tenkide çalışmaya; hattâ “Âl-i Beyt” ve “İmam-ı Ali”ye adâvetleri bulunan müfrit Vahhâbîlik hesabına Risâle-i Nur’un “Âl-i Beyt” ve “İmam-ı Ali”nin bir ma’nevî hediyesi ve eseri olmasından, itiraz etmeye başlamışlar. Fakat, biz İstanbul âlimlerinden kızmıyoruz, belki bir cihette memnunuz... Çünkü, başkalara nisbeten ilişmiyorlar.
Hem merhum Fetvâ Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Akif gibi insaflı, Risâle-i Nur’u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zâtların hatırı için biz, İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşâallah, bir zaman “Yirminci Lem’a-i İhlâs” kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak.
Kardeşlerim! Herkes sizin gibi sebatkâr olamaz. Perde altında Nurcuların kuvve-i ma’nevîlerini kırmak için ba’zı hocalar vasıta oluyorlar, aldanmayınız ve sarsılmayınız ve onlarla münakaşa etmeyiniz, mümkün oldukça dostane muamele ediniz.
Biz onlarla kardeşiz deyiniz; ve bu pusladaki noktaları unutmayınız; ta sizi aldatmasınlar.
Husrev’in himmetiyle dâireye giren ve Nur’un yeni şâkirdlerinden bana mektub yazan Hatice ve Râbia, haslar içinde kabul edildiler. Ve çok alâkadar olduğum Barla’da hararetle Bahri ve evlâdı ve Eyûb ve Ali ve Mehmed ve Süleymanların gayretleriyle Nurlar dersine çalışmaları, beni sevinçle ağlattırdı. Ben, bütün Barla halkına, hususan Süleymanlar ve Bahri ve Mehmedler ve Mustafalar, eski zamanda Nurlara kıymetdar hizmet eden Şamlı Hâfız Tevfik ve mübârek Hâfız Hâlid ve İmam Hakkı Efendi ve Muhacir Hâfız Ahmed ve evlâdı ve ahfadı ve Şem’i ve bana çok hizmet eden Abdullah Çavuş ve oradaki komşularıma ricalen ve nisaen binler selâm ve dua ederim ve mübârek aylarda dualarını isterim.
Bahri ve evlâdları üç “Asa-yı Musa” yazdıklarını şimdi haber aldım. Muhacir Hâfız Ahmed ile Barla’da kardeşlerimizin hesabına hem Kâzım’ın, hem berber Mehmed’in ciddî hâlîsane mektubları “Lâhika”ya girmeğe hak kazandılar ve Bahri’nin güzel manzumesi, küçük bir Medrese-i Nuriye hesabına tam girebilir.
Medâr-ı hayret bir lâtif inâyetdir ki; Büyük Mustafa’yı (R.H.) aynen merhum Abdurrahman gibi hem sadakatiyle, hem kalemiyle, hem iktidariyle Nurlara hizmet edeceğini kalbime ihtar edilmesiyle, o zamanda Abdurrahman’ın vefatını unutmaya çalıştım. Hakîkaten Küçük Ali, o hatıra-i gaybiyeyi kalem cihetinde dahi tam tamına tasdik ettirdi. Kardeşinin kalemini kendisi aldı. Sarı bıçağı, elmas kılıncı yaptı, demek o zaman, onu da mübârek Mustafa’nın ruhunda hissetmiştim.