Emirdağ Lâhikası | Mektup 163 | 204
(203-204)

Hem, bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa, anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakîkatın çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekâvetinize havale ediyorum.

Bu asrın Kur’âna şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlândiyadan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir. Siz, şimdiye kadar gelen inkılâb kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umûmî harb ve sâir inkılâbların icbariyle yapılan tahribatları -hususan an’ane-i diniye hakkında- tamire çalışsanız, hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza kefaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver nâmına müstehak olursunuz.

Rabian: Mâdem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor; ve mâdem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz; ve mâdem o kat’i ölüm ehl-i dalâlet için idam-ı ebedîdir, yüz bin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez; ve mâdem Kur’ân, o idam-ı ebedîyi, ehl-i îman için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi isbat eden Risâle-i Nur elinize geçmiş ve yirmi senedenberi hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor.. bilâkis dikkat eden feylesofları îmana getiriyor ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ulemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risâle-i Nur’u, tahsin ve tasdik ve takdir edip, îman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber; hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî olduğuna Türk Milletinden, hususan mekteb görmüş gençlerden yüz bin şahid gösterebilirim. Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz, bir parça da âhiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında vatandaşların haline ağlıyan bir biçâreyi dinlemek lâzımdır. (Hâşiye)


Küçük bir Hâşiye: Hilmi Bey! Taliin var. Ben, hapisde ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim, Hilmi Bey nâmında benim bir kardeşim ve Nur’un has bir şâkirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi adeta şefaatçi oldu, beni menetti; ben de, o niyetten vaz geçtim. Senin beni tazib eden me’murlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok def’a hayret ediyordum. Bana bu kadar sebebsiz azab vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kablelvuku ile kalbe gelmiş.

Səs yoxdur