Emirdağ Lâhikası | Mektup 165 - 166 | 206
(206-206)
(165)

Bu yakınlarda üstadımızın yanına ehemmiyetli iki miralay (ikisi de jandarma kumandanlarından), bir de ehemmiyetli bir meb’us (partinin müfettişlerinden) üstadın yanına geldiler. Uzun bir sohbetten sonra, üçü de kemâl-i teslimiyetle üstada dostluğa karar verdiler. Ve birisi, şimdiden Risâle-i Nur talebesi olmuş. O meb’us (müfettiş-i umûmî), eski Said’in dostu imiş. Gittikten sonra haber aldık ki; bu zatın vasıtasiyle eski Dahiliye Vekili ve şimdi partinin kâtib-i umûmîsi olan Hilmi Bey, bilhassa husûsi olarak üstadın ziyaretine gelecek ve dostana bir sûrette görüşecek. Onun için, üstad da size gönderdiğimiz bu sûreti aynen onun eline vermek, o mevzuda konuşmak için kaleme alınmış. Daha o gelmeden berâ’yı malûmat size göndermeye üstad bize izin verdi.

Hem Re’fet Beyin mübârek mahdumu Hüsnü’nün küçük risâlesinin âhirine duasını yazdı, onu da leffen gönderiyoruz. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki; hem Nurcu, hem ciddi dost, hem mütedeyyin bir Kaymakam, şimdi buraya kaymakam olmuş. Eskide size gönderilen “Dahiliye Vekili ile bir hasbıhal” nâmındaki parçayı dahi gönderiyoruz. Onu da üstad ona okuyacak.

* * *

(166)

Kahraman Nazif’in ve Yâkub Cemâl’in, şimal-i garbîde, üç devletin Kur’ânı kabul etmesi “Zülfikâr”ın intişarına tevafuku; ve geçen sene, “Zülfikâr” çıkarsa, dahilen ve haricen büyük fütuhata vesile olacak hükmünü tasdik etmesi büyük bir fa’l-i hayırdır diye, biz de o iki kardeşimizin kanaatına iştirak ediyoruz. Bu fırtınalı ve ilhadlı asırda, biri gizli Alman, üçü aşikâr devletlerin, beşerin bu asırda Kur’âna şiddet-i ihtiyacını hissetmesi ve bilfiil kabul etmesi büyük bir hâdise-i Kur’âniyedir. Değil üç devlet, belki yalnız on meşhur adam, on feylesof dahi -birden- uzak memleketlerde Kur’ânı tasdik etmesi, bizlere ve Âlem-i İslâma büyük bir müjde ve avam-ı ehl-i îmana büyük bir kuvve-i ma’nevîye temin eder.

* * *
Səs yoxdur