Emirdağ Lâhikası | Mektup 189 | 230
(230-230)
(189)


Aziz, Sıddık Kardeşlerim,

Evvelâ: Bu aşr-i âhir-i Ramazan’da her gece, hususan tek gecelerde Leyle-i Kadr’in bulunmak ihtimali kuvvetli olduğunu Hadîs-i şerif ferman ediyor. Onun için Nurcular, o nur-u âzamdan istifadeye çalışmak gerektir.

Saniyen: Husrev ve Tahirî gibi vazifelerini tam yapan ve bin Husrev ve beş yüz Tahirî meydanda bırakan iki kardeşimizi ve onların sisteminde bir Nurcuyu sulh mahkemesine vermek... İnşâallah neticesinde büyük bir inâyet ve fütuhat olacak, hiç merak etmeyiniz.


sırriyle, bu hâdise, zulmedenlere maddi, ma’nevî Cehennemi ve Nurculara dünyevi, uhrevi Cenneti kazandırmağa bir sebebdir, İnşâallah.

Salisen: Bu mektub münâsebetiyle dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmî me’mura böyle söyledim ki: Eski Said’in sergüzeşte-i hayatından harika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risâle-i Nur’un kerâmeti imiş. Şöyle ki:

Otuz Bir Mart Hadisesinde Hareket Ordusu’nun baş kumandanı Mahmud Şevket Paşa bana karşı fazla hiddetli iken ve Divan-ı Harb-i Örfî’de beni muhakeme ettikleri gün, on beş adam karşımda darağacında asılı bir vaziyette Divan-ı Harb-i Örfî Reisi Hurşid Paşa benden sordu: “Sen şeriatı istedin mi? İşte şeriatı istiyenler böyle asılırlar.” Ben de: “Şeriatın bir mes’elesine bin ruhum olsa feda ederim.” dediğim halde ve beni mahkûm etmeye pek çok esbab muhbirlerin iftiralariyle varken, benim müstesna bir sûrette müttefikan beraatime karar vermeleri;

Hem eski harb-i umûmînin nihayetinde İstanbul’da İngilizlerin başkumandanının eline benim İngiliz aleyhine şiddetli yazdığım “Hutuvat-ı Sitte” ve baş papazına tahkirkârane sözlerim eline geçtiği halde, beni mahvetmek yüzde yüz ihtimali varken, hiddetini geri alıp ilişmemesi;

Hem Ankara’da divan-ı riyasetinde pek çok meb’uslar varken Mustafa Kemâl şiddetli bir hiddet ile divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: “Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyân edesin.

Səs yoxdur