Emirdağ Lâhikası | Mektup 196 | 239
(238-239)

Salisen: Harice göndermek için İstanbul’a gönderdiğimiz bir kısım nüshalar daha gönderilmemesinin sebebi, hacca gitmek için pek çokları rağbet göstermediklerinden ve “Hududa fazla dikkat ediliyor ve bir bahâne ile çevriliyor” diye elinde olan emanet bulunan, hacca gidecek olan zat, bize yazmış ki: “Bunun posta ile doğrudan doğruya Mekke-i Mükerreme’de Mehmed Ali Malikî, Vaziye Mahalle-i Şâmiye adresiyle gönderilsin” diye münasib görmüş; onu, bahâne ile hududdan çevrilmemek için beraber götürmemiş. Çok da isabet olmuş. Çünkü, benim ve Nur şâkirdlerinin nâmına şimdi bu mecmûaları göndermek, her halde inkişafa başlıyan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risâle-i Nur’u kendine bir kuvvet, bir alet yapmağa çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmağa mecbûr edecekti. Halbuki Risâle-i Nur’un mesleğindeki sırr-ı ihlâs; îman, Kur’ân hakîkatlarından başka hiçbir şeye alet, tâbi olmadığı; hem müşterileri aramak değil, belki müşteriler hakîki ihtiyacını hissedip ve yarasının tedavisi için Risâle-i Nur’u aramasının lüzumu... halbuki gönderilecek o mübârek merkezler, şimdilik Nurlara hakîki ihtiyacını değil, belki âlem-i İslâm’ın hayat-ı diniyesine ait cihetlerinden düşünmeğe mecbûr olması; hem Nur mesleğinde benlik ve gösteriş, bir nevi şöhretperestlik merdud olduğundan, bu enaniyet zamanında insanlara kendini satmağa çalışmak ve beğendirmek, bir anda Nur şâkirdleri böyle büyük imtiyaz gibi bu eserlerle meşhur mevkilere kendilerini göstermek bir nevi gösteriş olması cihetiyle, Kader-i İlâhî Nur şâkirdlerini tam ihlâsın muhafazası için şimdilik müsaade etmiyor.

Rabian: Kahraman ve sadakatte hiç sarsılmadan ve kardeşiyle ma’sûm olmalariyle ve az zamanda pek çok kıymetdar hizmet eden Süleyman Rüştü’nün dünyada, âhirette Cenâb-ı Hak onu ma’nevî ve maddi ticaretinde dâima onu ihsanına mazhar eylesin, âmin!

Hamisen: “Hüve Nüktesi” pek ince, gerçi çok mücmel ve muhtasar olmuş, fakat herkes ondan pek kuvvetli bir nur-u îmani hissedebilir diye size gönderildi. Fakat o nüktenin âhirlerinde “Her zerre, cezbedârâne hal diliyle


deyip gezer” cümlesinde, “hal diliyle ve mezkur hakîkatın şehadeti ve lîsaniyle” kelimeleri ilâve edilecek. Bu “Hüve Nüktesi” ile


Səs yoxdur