Emirdağ Lâhikası | Mektup 217 | 269
(268-269)

bu hükümetin bazı me’murlarını üç mahkemede kat’i beraat kazandığımız cemiyetçilik ve tarikatçılık bahânesiyle geniş bir dâirede biçâre ma’sûm Nur şâkirdlerine ve beni Risâle-i Nur’un mütalaasından mahrum etmeye çalışdıkları bir zamanda ve benim acınacak dört buçuk saat istintakımın aynı vaktinde maarif dâiresinin sebebsiz yanması ve söndürülmesine hiç bir imkân bulunmaması ve tamamen yanması, tesadüfe benzemiyor, bir eser-i hiddet görünüyor.

O ifademin âhirinde ve aynı zamanda demiştim ki: Beni bu gurbette, yalnızlıkta kitablarımın mütalaasından mahrum etmeyiniz. Yoksa hem bana, hem bu vatana yazık olur. (Hâşiye) Belki zemin, yine zelzele ile hiddet eder dediğimden üç dakika sonra üç saniye devam eden zelzele ve o fıkrayı mahkemede tekrar ettiğim aynı zamanda -ya gece veya gündüzde- zemin ateşle maarif dâiresine saldırması ve mahkemece dört def’a isbat edilen çok def’a zelzelenin Risâle-i Nur’a ve şâkirdlerine taarruzun aynı zamanında gelmesi.. elbette bunda tesadüf olamaz. Demek bu vatanın ve milletin ve asayişin büyük bir temel taşı olan Risâle-i Nur’un hakîkatlarıdır ki; böyle vukuatlı tokatlarla, bu milletin nazar-ı dikkatini Kur’ânın hakîki ve hakîkatlı ve kuvvetli bir tefsiri olan Risâle-i Nur’a çeviriyor, milleti ona teşvik edip muarızlarına şefkat tokadı vuruyor.

Şimdi nasıl sadaka belâyı defediyor, öyle de: Risâle-i Nur, bu memlekette belânın def’ine vesile olduğu çok hadiselerle tahakkuk etmiş. Bu def’a da Risâle-i Nur’a hücum edildiğinin aynı zamanda bu yangın belâsının gelmesi, Risâle-i Nur belânın def’ine vesile olduğunu isbat ediyor.

* * *
Səs yoxdur