Emirdağ Lâhikası | Mektup 365 | 429
(428-429)

Okuyanlar Ankara’da pek ziyâdedir. Hem birkaç yerde hapishâne müdürleri iki üç vilâyette karar vermişler ki: “Biz hapishâneleri Medrese-i Nuriye yapacağız ki; bizim mahpuslar da Denizli, Afyon hapisleri gibi Nurlarla ıslah olsunlar.

Sâlisen: Merhum Burhan, Nur’un ümmî ve gizli kahramanı idi. Hem onun akrabasını, hem Isparta’yı, hem Medreset-üz-Zehra şâkirdlerini ta’ziye ediyorum. Beş-altı gün evvel haber almıştım. Şimdiye kadar beş-altı gün zarfında belki bin def’a ona dua etmişim. Çünkü altı günde virdimde dört yüze yakın


dediğimde onu da niyet ediyorum. Bütün okuduklarımı Burhan’a hediye ediyorum.

Râbian: Nurlar, mektebleri tam nurlandırmağa başladı. Mekteb şâkirdlerini medrese talebelerinden ziyâde Nurlara sâhib ve naşir ve şâkird eyledi. İnşâallah medrese ehli yavaş yavaş hakîki malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahip çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ulemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar. Şimdi en mühim tekyeler ehli, ehl-i tarîkattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risâlelerini nurlandırmaları ve sâhib çıkmaları lâzım ve elzemdir. (Hâşiye) Şimdiye kadar ben yalnız îman hakîkatını düşünüp “Tarîkat zamanı değil, bid’alar mâni oluyor” dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dâiresinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dâiresi bulunan Risâle-i Nur dâiresi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dâiresi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakîki Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid’atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir.

Hâmisen: Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var: O da Kur’ânın hakîkatlarına sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i, az bir zamanda komünistliğe çeviren musîbet-i beşeriye; siyasî, maddî kuvvetler ile susmaz. Yalnız onu susturan hakîkat-ı Kur’âniyedir.


Hâşiye: İşte mühim bir nümunesi: Seydişehir’li Hacı Abdullah’ın bütün mensubları, hem Kastamonu’da, hem Isparta’da, hem Eskişehir’de Risâle-i Nur dâiresini kendi tarîkat dâireleri telakki etmişler ki, onlardan Nurlara rastlayanlar, takdirkârane sâhib çıkıyorlar. Onlara bin bârekâllah!

Səs yoxdur