Emirdağ Lâhikası | Mektup 414 | 530
(529-532)

Bir câninin cinâyeti yüzünden, tarafdarları veyahut akrabaları dahi şeni’ gıybetler ve tezyifler edilip, bir tek cinâyet, yüz cinâyete çevrildiğinden, gâyet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbûr ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimâîyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa, pek dehşetli olur.

Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiye’yi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, ma’sûmları himaye için, cânilerin cinâyetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.

Hem, emniyetin ve âsâyişin temel taşı, yine bu kanun-u esasîden geliyor.

Meselâ: Bir hânede veya bir gemide bir ma’sûm ile on câni bulunsa, hakîki adâletle ve emniyet ve âsâyiş düstûr-u esasîsi ile o ma’sûmu kurtarıp tehlikeye atmamak için, gemiye ve hâneye ilişmemek lâzım; tâ ki ma’sûm çıkıncaya kadar...

İşte bu kanun-u esasî-i Kur’ânî hükmünce, âsâyiş ve emniyet-i dâhiliyeye ilişmek, on câni yüzünden doksan ma’sûmu tehlikeye atmak, gazab-ı İlâhînin celbine vesile olur. Mâdem Cenâb-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakîki dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur’ân-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.

İslâmiyet’in İkinci Bir Kanun-u Esasîsi şu hadîs-i şeriftir:


hakîkatiyle, memuriyet bir hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil. Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubûdiyetin za’fiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp, bir hâkimiyet ve müstebidane bir mertebe tarzına getirdiğinden; abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi, adâlet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da zir ü zeber olur. Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçmiyor ki, hak olabilsin; belki nefsanî haksızlıklara vesile olur.

Səs yoxdur