Birisi: Şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanının bu vatanı ma’nevî istilâsına karşı, Kur’ân’ın hakîkatları ve îmanın nurlariyle mukabele etmektir. Çünkü: O dinsizlik cereyanı ma’nevî tahribat nev’inden olduğundan, karşısında bir ma’nevî mukabele olmalıdır. Hakâik-i Kur’âniyenin lemeâtı olan Risâle-i Nur ma’nevî tamirci bir atom bombası olarak, bu dalâlet cereyanına mukabele edebilir ve etmiştir.
İkincisi: Bin seneden beri İslâmiyet’in kahraman bir ordusu ve bayrakdarı olan Türk milletine; âlem-i İslâm’ın adavetini izale etmek, Türkler yine eskisi gibi İslâmiyet’in kahramanıdırlar kanaatını verdirmektir. Bu sûretle dört yüz milyon hakîki kardeşleri bu millete kazandırmakla saadet-i hayatiyesine en ehemmiyetli bir hizmeti îfa eylemektir ki, Risâle-i Nur îman hakîkatlarını bu vatanda neşrederek bu azîm fâideyi fiilen göstermiştir.
Risâle-i Nur’un bir talebesi evvelce elinde Nur risâleleriyle ve oradan çıkardığı mev’izelerle şark hudud bölgesinde Ruslar’ın o zamanda o havâlideki propagandalarını durdurmuştu. Bu sûretle bir tek talebe bir ordu kadar vatana, millete ve âsâyişe hizmet etmiştir. Risâle-i Nur’un gaye ve maksadı tamamen uhrevî ve rıza-yı İlâhî dâiresinde îmana hizmet etmek olduğundan, netice verdiği sâir dünyevî iyilikler, dolayısiyle hayat-ı içtimâîyeye ait bir fâidesidir.
2— Otuz-kırk seneden beri inzivada tecrid, hastalık ve hapis gibi sebeblerle zaruret olmadıkça insanlarla görüşmeye tahammülü olmadığı için hariçten gelen dostlarını dâima hatırlarını kırarak onları geri çevirmesi ve akşamdan ertesi gününün sabahına kadar hizmetçileri dahi yanına kabul etmemesi öyle bir hakîkattır ki, bu kadar zâhir ve gözle görünen bu hakîkat karşısında başka bir söz söylemeye lüzum yoktur. Üstadımız Said Nursî’nin eskiden beri bir fıtrî seciyesidir ki, inziva ve insanlarla zaruret olmadıkça görüşmemek bir düstûr-u hayatı olmuştur. Hattâ hayatta kalan tek bir kardeşini dahi yakın bir şehirde iken otuz seneden beri görmediği halde görüşmek için yanına çağırmamıştır. Hem hizmetçileri de akşamdan ertesi gün sabaha kadar şiddetli bir zaruret olmadıkça odasına girememektedirler. Şiddetli hastalığı ve görüşmeye tahammülü olmaması sebebiyle, hariçten gelen çok dostlarının hatırlarını incitip görüşmeden geri çeviriyor. Üstadımızla otuz seneden beri alâkadar olup dostane vaziyet gösteren zabıtaya âsâyiş noktasında Risâle-i Nur’la pek ehemmiyetli hârika hizmeti sabit olan Üstadımızın bütün hali mahkemelerce medâr-ı tedkik olmakla hiçbir hali zabıtaca gizli kalmadığından, ba’zı gizli din düşmanlarının onun hakkındaki uydurmalariyle otuz senelik bir müşahedeye dayanan müsbet kanaatı bozmamak, hukuk-u umûmîyeyi te’mine çalışanların vazifeleri iktizasıdır.