Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan ve bilhassa hâkim-i âdil ile beraber hakîki adalete çalışanlar (Ç.H.M.) ve Avukat Ziya gibi bütün o zâtlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu’yu ve Âlem-i İslâmı ma’nen minnetdar eylemişler. Onlar, bizim gibi Risâle-i Nur’a sâhibdirler. Eğer lüzum olsa, elime teslim edilen bir kısım mecmûaları da, onlara emaneten okutmak için göndereceğim. Orada kalan kitablar, lüzumu varsa, muattal kalmamak şartiyle kalabilirler. Büyük mecmûa elinde bulunan, muattal bırakmamak ve okutmak ve mümkün ise hapishâneyi teşrik etmek şartiyle onun elinde kalsın. Daha isterse, daha başkaları da ona ve oraya göndereyim.
Ben Denizli gibi, az bir zamanda, bize ve Risâle-i Nur’a metin kahraman sâhibleri ve kardeşleri verdiği için, elimden gelse, kemâl-i sürur ve sevinçle onların mübârek hapishânesinde bakiye-i ömrümü geçirmek istiyorum. Bizimle çok alâkadar ve hapishânede görüştüğümüz veya bana hizmet eden Beylerbey’li Süleyman ve Tavas’lı Mehmed Çavuş gibi ne kadar dostlar varsa, hepsine çok selâm ediyorum ve her vakit ma’nevî kazançlarımıza ve dualarımıza dahildirler. Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zâtlara -bilhassa- birer birer selâm ve umumunun Ramazan’larını ve Leyle-i Kadirlerini ruh-u canımızla tebrik ediyoruz.
Milâs’lı Halil İbrahim, hakîkaten Risâle-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şâkirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli. Hem o zatın, hem Hasan Feyzi’nin haddimden yüz derece ziyâde hüsn-ü zanları neticesinde yazdıkları parlak manzum iki parçayı; Risâle-i Nur’a hitab ediyorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve ârizi bir ünvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum. Yoksa benim ne haddim var ki, o meziyetlere sahip olayım. Hem ona, hem Risâle-i Nur’un avukatı Ahmed Feyzi’ye ve arkadaşlarına ve eski kahraman kardeşlerimizden Şefik’e çok selâm ve dua ediyoruz.
Kardeşlerim! Âyet-ül Kübrâ Ramazan’da zuhur ettiği gibi; zannımca Ramazan’da da matbaadan çıktığını, Isparta’ya geldiğini ve Ramazan’da serbestle okunması ve camilere okutmak için girmesi gibi bu Ramazan-ı Şerifde Âyet-ül Kübrâ’dan çıkan ve bir saat tefekkür bir sene ibâdet ma’nasını taşıyan Hizb-i Nuriye, Âyet-ül Kübrâ’dan çıktığı misillü, bizim tesbihatımızda otuz üç def’a
Âyet-ül Kübrâ’nın berekâtı ve feyziyle on dakikada aynı hakîkat-ı tevhidi veren iki sahife kadar Ramazan’ın nuriyle kalbe ihtar edildi. Ben de on dakikada Âyet-ül Kübrâ’nın tamamını okuyor gibi ve herbir mertebede, mukaddemesinde denildiği gibi Küre-i Arzın küllî dili benim hayalen lîsanım olup
der: