Emirdağ Lâhikası | Mektup 397 | 494
(493-494)

Sebebi bu ki: Bu enaniyetli zamandaki hizmet-i îmaniyede en büyük tehlikem ve ma’nevî en büyük suçum ve cinayetim; bu zamanda hizmet-i Kur’âniyemi şahsıma âit maddî ve ma’nevî terakkiyatıma ve kemâlâtıma âlet yapmak imiş.

Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki; bu uzun zamanlarda ihtiyarım hâricinde hizmet-i îmaniyemi, değil maddî ve ma’nevî terakkiyatıma ve kemâlâtıma ve azaptan ve Cehennem’den kurtulmama ve hattâ saadet-i ebediyeme vesile yapmama, belki hiçbir maksada kat’iyyen âlet etmemekliğime gâyet kuvvetli, ma’nevî bir mâni görüyordum. Hayret hayret içinde kalıyordum.

Acaba herkesin hoşlandığı ma’nevî makamatı ve uhrevî saadetleri a’mâl-i sâliha ile onları kazanmak ve müteveccih olmak, hem meşru hem hiçbir cihet-i zararı olmadığı halde, ne için böyle ruhen men’ediliyorum. Rıza-yı İlâhî’den başka vazife-i fıtriye-i ilmiyenin sevkiyle yalnız ve yalnız îmana hizmetin kendisi ayn-ı ücret bana gösterilmiş. Çünkü, şimdi bu zamanda hiçbir şey’e âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakâik-i îmaniyeyi fıtrî ubûdiyet ile muhtaçlara te’sirli bir sûrette bildirmenin bu dehşetli zamanda çâre-i yegânesi ve îmanı kurtaracak ve kat’i kanaat verecek bu tarzda, yâni hiçbir şeye âlet olmayan bir ders-i Kur’ânî lâzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın ve herkese kanaat-ı kat’iye verebilsin.

Böyle bir derse bu zamanda bu şerait dâhilinde hiçbir şahsî ve uhrevî ve dünyevî, maddî ve ma’nevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle kat’i kanaat gelebilir. Yoksa, komitecilikten ve cem’iyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i ma’nevîyesine karşı mukabil çıkan bir şahsın en büyük bir mertebe-i ma’nevîyesi de bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. Çünkü îmana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki, “Bu kudsî şahıs, dehasiyle ve hârika makamiyle bizi kandırdı” diye bir şübhesi kalır.

Cenâb-ı Hakk’a şükür ki, yirmi sekiz sene dini siyasete âlet ittihamı altında kader-i İlâhî bu zulm-ü beşerîde benim ruhumu ihtiyarım haricinde dini hiçbir şahsî şeyde âlet etmemek için beni, beşerin zalîmane eliyle ayn-ı adâlet olarak tokatlıyor, yâni sakın sakın diye îkaz ediyor. Îman hakîkatını kendi şahsına âlet yapma, tâ îmana muhtaç olanlar anlasınlar ki; yalnız hakîkat konuşuyor. Nefsin evhamları, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun.

Hakîkaten Risâle-i Nur’un bahsettiği hakîkatlerin aynı meâlinde milyonlar kitab o hakîkatleri belîğane neşrettikleri halde ve binler hakîki âlimler ders vermeleriyle bu memlekette dehşetli küfr-ü mutlakı tam durduramadıkları halde, Nurlar mezkûr sırra binaen bir cihette galebe ettiğini düşmanları dahi tasdik ederler.

Səs yoxdur