Sâniyen: O matbu eserin, yüz beşinci sahifeden tâ yüz dokuza kadar parçaya dikkatle baktım. O zamanda aşaire ders verdiğim o sualler ve cevablar vaktinde mühim bir veli içlerinde bulunuyormuş. Benim de haberim yok. O makamda şiddetli itiraz etti. Dedi:
“Sen ifrat ediyorsun, hayâli hakîkat görüyorsun, bizi de tahkir ediyorsun. Âhirzaman’dır. Gittikçe daha fenalaşacak.” O vakit, ona karşı matbu kitabda böyle cevab vermiş:
Herkese dünya terakki dünyası olsun, yalnız bizim için mi tedenni dünyasıdır? Öyle mi? İşte ben de sizinle konuşmayacağım, şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.
Ey yüzden tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitane benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni temaşa eden (Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed v.s.) size hitab ediyorum.
Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım acele ettim, kışta geldim. Siz inşâallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaklar. Sizden şunu rica ederim ki, mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini mezar taşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız. (Yâni İhtiyar Risâlesi’nin Onüçüncü Ricasında beyân ettiği gibi, Medreset-üz-Zehra’nın mekteb-i iptidaîsi ve Van’ın yekpare taşı olan kal’asının altında bulunan Horhor Medresemin vefat etmesi ve Anadolu’da bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işâret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van kal’ası mezar taşı olmuş. Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kal’anın başında bir Medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız.)
Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medreset-üz-Zehra’yı cismanî bir sûrette bina ediniz, demektir. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayâliyle gitmiş ve o matbu risâlenin yüz kırk yedinci sahifeden ta yüz elli yedinci sahifeye kadar Medreset-üz-Zehra’nın te’sisine ve faydalarına dâir ehemmiyetli hakîkatları yazmış.
Bir fâl-i hayırdır ki; yirmi beş senelik dehşetli ve medreseleri öldüren istibdadın kırılması ile Maarif Vekili Tevfik, Van’da Şark Üniversitesi nâmında Medreset-üz-Zehra’yı inşa etmesine karar vermesi ve ümidin haricinde reîs Celâl dahi mühim mes’eleler içinde Tevfik’in fikrine iştirâk etmesi, Eski Said’in kırk sene evvelki sözü ve ricası doğru çıkacağını gösteriyor.