Emirdağ Lâhikası | Mektup 399 | 498
(496-499)

Şimdi kırk beş sene evvelki cevabının îzahında üç hakîkat beyân edilecek.

Birincisi: Eski Said bir hiss-i kablelvuku ile iki acib hâdiseyi hissetmiş, fakat rü’ya-yı sâdıka gibi tâbire muhtaç imiş. Nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah bir şey’e bakılırsa kırmızı görünür. O da siyaset-i İslâmiye perdesiyle o hakîkata bakmış. Hakîkatın sûreti bir derece şeklini değiştirmiş. O hâzır büyük veli dahi o yanlışını görüp o cihette şiddetle itiraz etmiş. İşte o hakîkat iki kısımdır:

Birincisi: Bu Osmanlı ülkesinde büyük bir parlak nur çıkacak, hattâ hürriyetten evvel pek çok def’a talebelere teselli vermek için “Bir nur çıkacak, gördüğümüz bütün fenalıklara karşı bu vatana saadet te’min edecek” diyordu. İşte kırk sene sonra Risâle-i Nur o hakîkatı kör gözlere dahi gösterdi.

İşte Nur’un zâhiren, kemmiyeten dar cihetine bakmayarak hakîkat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalâde menfaatını hissetmesi sûretiyle hem de siyaset nazariyle bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar dâireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zât haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır. Çünkü Risâle-i Nur îmanı kurtarması cihetiyle, o dar dâiresi mâdem hayat-ı bâkiye ve ebediyeyi îmanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi, bir milyar hükmündedir. Yâni bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini te’mine çalışmak, bir milyar insanın hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymetdar ve ma’nen daha geniş olması; Eski Said’in o rü’ya-yı sâdıka gibi olan hiss-i kablelvuku’ ile o dar dâireyi bütün Osmanlı memleketini ihâta edeceğini görmüş. Belki inşâallah, o görüş, yüz sene sonra Nurların ektiği tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geniş dâire Nur dâiresi olacak, onun yanlış tâbirini sahih gösterecek.

İkinci Hakîkat: Kırk sene evvel Eski Said bu matbu kitabetlerinde, İşârât-ül İ’caz’ın baştaki ifade-i meramında ve sâir eserlerinde musırrane ve mükerreren talebelerine diyordu ki: Hem maddî, hem ma’nevî büyük bir zelzele-i içtimâî ve beşerî olacak. Benim dünya terki ile inzivamı ve mücerred kalmamı gıbta edecekler diyordu. Hattâ hürriyetin birinci senesinde İstanbul’da Câmi-ül Ezher’in Reîs-i Uleması olan Şeyh Bahid Hazretleri (R.H.) İstanbul’da Eski Said’e sordu:

Səs yoxdur