Emirdağ Lâhikası | Mektup 406 | 516
(515-516)

İspirtizmanın veya medyumluğun o mazhardaki cüz’î cilvesi, vahyin mazharı olan o ma’nevî güneşin kudsî mahiyetine hiçbir cihetle kıyas olamaz. Çünkü esfel-i safilîndeki bir cam parçası, ma’nen a’lâ-yı illiyyînde olan o ma’nevî güneşin hakîkatını yanına getiremez. Getirmeye çalışmak da hürmetsizlikten başka birşey değildir. Ancak onun makamına karib olmak için, Celaleddin-i Süyutî ve bir kısım evliyalar gibi seyr ü sülûk ile terakki ederek o ma’nevî güneşin sohbetine mazhar olunur. Fakat böyle terakki, Risâle-i Nur’un isbat ettiği gibi, Peygamber’in velâyetiyle bir nevi sohbeti.. kendi derecelerine göre ve kendi isti’dâdları derecesinde olur..

Fakat nübüvvet hakîkatı, velâyetten ne derece yüksek ise, ispirtizma vasıtasiyle veyahut terakkiyat-ı ruhiye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi, hiçbir cihette hakîki Peygamberle muhabereye yetişemeyeceğinden yeni ahkâm-ı şer’iyyeye medâr-ı ahkâm olamaz.

Evet dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da; hem hilaf-ı hakîkat, hem hilaf-ı edeb bir harekettir. Çünkü a’lâ-yı illiyyînde ve kudsî makamlarda olanları esfel-i safilîn hükmündeki masasına ve yalanların yeri olan oyuncak tahtasına getirmek, tam bir ihânettir ve bir hürmetsizliktir. Âdeta bir padişahı, kulübeciğine çağırıp getirmek gibidir. Belki ayn-ı hakîkat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki; Celaleddin-i Süyutî, Celaleddin-i Rumî ve İmam-ı Rabbânî gibi zâtların seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o kudsî zâtlara yanaşmak ve istifade etmektir.

Ru’ya-yı sadıkada ervah-ı habise ve şeytan, peygamber sûretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta; ervah-ı habise, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp, sünnet-i seniyye’ye ve ahkâm-ı şer’iyyeye muhalif olarak konuşabilir. Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve sünnet-i seniyye’ye muhalif ise tam delildir ki, o konuşan ervah-ı tayyibe değildir. Mü’min ve müslüman cinnî de değildir, ervah-ı habisedir. Bu şekilde taklid ediyor.

Sâniyen: Şimdi Nur Talebeleri böyle mes’elelerde derse muhtaç değildirler. Risâle-i Nur, herşeyin hakîkatını beyân etmiş. Başka izahata ihtiyaç bırakmamış. Risâle-i Nur onlara kâfidir. Fakat Nur talebesi olmayanların aynı muhaberede; ahkâm-ı şeriat ve sünnet-i seniye esasatına muhalif telkinatı dinlememeleri lâzım ve elzemdir. Yoksa büyük hatâ olur.

Səs yoxdur