Emirdağ Lâhikası | Mektup 388 | 467
(467-471)

(388)

Tercümesinin Bir Hülâsası:

İnsanı halk edip Kur’ân’ı ona ta’lim eden Zât-ı Zülcelâl’in Rahmân ismiyle tecellî-yi kübrâsına rahmetin tecelliyatı adedince ona hamd ü senâ ederek ve Seyyid-ül-Beşer Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı Rahmeten lil’âlemîn gönderdiği o Resûl-i Ekremine Risâletin semereleri adedince ona, âl ve ashabına salât ü selâm ve hadsiz şükrediyoruz ki: Onun mu’cize-i kübrâsı ve hakâik-i kâinatın remizleri ve işâretleri ile tamamiyle cem’edilen Kur’ân-ı Azîmüşşan asırların geçmesi ile dâim, bâkî ve nev’-i beşere mürşid, tâ kıyâmete kadar beka vermiş. Ve o Resul-i Ekrem’i onlara Üstad-ı A’zam eylemiş.

Emma ba’dü biliniz ki: Evvelâ bu yazacağımız işârât ve nüktelerdeki maksadımız Kur’ân’ın nazmındaki bir kısım remizlerinin tefsiridir. Çünkü yedi nevi i’cazın en incesi, fakat kuvvetli ve lâfzî fakat hakîkatlı i’caz, Kur’ân’ın nazmından tecelli ediyor. Evet, parlak i’caz elbette nazmın nakşından çıkıyor.

Sâniyen: Kur’ân’da esas maksadları ve anâsır-ı asliyesi dört hakîkattır: Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adâlet’tir. Çünkü: Vakta kâinat sahrasında benî-Âdem bir acib ve büyük bir kafile ve sâir tâifeler beraber birbiri arkasında asırlar üstünde geçmiş zamanın derelerinden, şehir ve meşherlerinden sefer edip vücûd ve hayat sahrasında yürüyüşüyle, istikbalin yüksek dağlarına azîmetle oradaki bağlarına gözleri müteveccih olmak cihetiyle hilâfet-i zemine mazhariyet noktasında ve sâir zîhayata tasarrufatı cihetinde, rûy-i zeminde ekser eşyanın nev’-i beşerle münasebatı iktizasiyle heyecana gelmesinden, kâinat dahi onlara yüzlerini çevirip, nev’-i beşerle ciddî alâkadar oluyor.

Səs yoxdur