Emirdağ Lâhikası | Mektup 388 | 470
(467-471)

Şimdi


’e bakınız. Elhamdülillâhda ulûhiyetin zâhir işârâtı var. Çünkü bütün hamd Allah’a mahsustur. Ulûhiyeti gösterdiği gibi, tevhidi de gösteriyor. Evet, “lillâh”daki “lâm” ilm-i sarfça bir ma’nası ihtisas ve istihkaktır. “Elhamdü”deki “elif lâm” bir ma’nası istiğraktır. Demek bütün hamdler Allah’a mahsustur. Demek tevhidi, kat’i ifade ediyor.



lâfzında hem adâlete, hem nübüvvete işâret var. Çünkü on sekiz bin âlemin zerreden ve zerrelerden, sineklerden tut, tâ bin def’a zeminden büyük seyyareler ve yıldızlara kadar gâyet mükemmel bir muvazene, bir intizam, bir mükemmel terbiye, gâyet mükemmel bir adâlet-i kübrâyı gösteriyor.

Nübüvvete işâreti ise: Mâdem nev’-i beşerin fıtrî kuvvelerine sâir hayvanat gibi had konulmamış, ondan tecavüzat çıkmış. Hem insan; maddî olduğu gibi, ma’nevîyat cihetinde de bütün kâinatla alâkadar olmasından, hilkat-i kâinattaki hikmet-i âliye; beşeriyeti, nizam ve intizam altında olan çekirdek hükmünde olan isti’dâdatı, inkişaf ettirmekle emanet-i kübrâ vazifesini yapmak cihetiyle nübüvvet zarurîdir ki:


deki



içindeki yüksek makamını bulabilsin, ve halife-i zemin olup melâikeye rüchaniyetini gösterebilsin. Ve



cümlesi ise, haşri tasrih ediyor. Çünkü:



yâni; din günü ve ceza günü ve ma’nevîyat günü demek. Nasıl dünya; maddiyat ve maddî harekâtın ve amellerinin günüdür. Elbette o harekâtın neticelerini ve o hizmetlerinin ücretlerini ve o ma’nevîyatın semeratlarını belki o fâniyat ve zâilatın bâki ve dâimî eserlerini ve âlem-i misal sinemasiyle ve fotoğrafiyle alınan umum o fâniyat ve zâillerin sahife-i amellerini gösterecek ve neşredecek bir gün gelecektir, diye ifade ediyor.

Bismillâh, Elhamdülillâh cümleleri gibi Kur’ân’da ekseri yerlerinde böyle dört unsur-u esasiye içinde görünebilir. Meselâ:


bir sadef gibi bu dört cevahir içindedir. Dikkat etsen görürsün. “Biz sana verdik Kevser’i.” Yâni, Zât-ı Zülcelâl’in seni nübüvvetle ve maddî ma’nevî te’min-i adâletle müşerref ettiği gibi, Cennet’te Kevser’i ihsan ediyor.

Səs yoxdur