Emirdağ Lâhikası | Mektup 388 | 471
(467-471)

Ey sâil! Pek uzun hakîkati kısa kesip bu üç misali manivela ve mekik yap; üstünde o münasebât ve işârâtı dokumaya başla. Biz de şimdi Bismillâh’tan başlıyoruz. İzahı, tafsili Risâle-i Nur ve Birinci Söz ve Besmele Lem’asına ve sâir Risâle-i Nur’daki Bismillâh’ın hakîkatlerine dâir hüccetlerine havale edip, yalnız nazm itibariyle küçük bir îma ederiz. Şöyle ki:

Bismillâh güneş gibidir. Başkalarını tenvir ettiği gibi, kendini de gösteriyor. Her nefes ve her dakika ruhlar ona hava ve su gibi muhtaç olduğundan onun hakîkatını herkesin ruhu hisseder. Kalb ve hayal bilmese de ehemmiyeti yok. Onun için beyân ve tariften müstağnidir.

Harfler ve cüzlerinden evvelâ nın fenn-i sarfça bir ma’nası istiânedir. Bir ma’na-yı örfisi teberrük ma’nası olmasından bu ( ) nın merci-i müteallikı kendi ma’nasından çıkan ve fiillerine bağlanıyor. Veyahut Bismillâh’taki perdesinde (söyle) den çıkan (oku) fiiline bakar. Yâni: “Yâ Rabbi, ben senin isminin yardımiyle ve onun bereketiyle okuyacağım. Her şey senin kudretinle ve îcadınla ve tevfikinle olduğu gibi, yalnız ve yalnız senin isminle başlıyorum.”

Demek Bismillâh’tan sonra okumak lâfzı, âhirinde mukadder olmasından hem ihlâs, hem tevhidi ifade eder. Amma kelimesi ise: Biliniz ki, Zât-ı Vâcib-ül-Vücûd’un binbir esmâsından bir kısmına “Esmâ-i Zâtiye” denilir ki, her cihetle Zât-ı Akdes’i gösterir. Onun adı ve onun ünvanıdır. “Allah, Ehad, Samed, Vâcib-ül-Vücûd” gibi çok esmâ var. Bir kısmına da (“Esmâ-i Fiiliye”) tâbir edilir ki, çok nevileri var. Meselâ: “Gaffâr, Rezzak, Muhyî, Mümit, Mün’im, Muhsin.”

* * *
Səs yoxdur