Emirdağ Lâhikası | Mektup 405 | 513
(510-514)

Yine Hizb-i Kur’ânımızın bahsine döneriz:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın büyük bir kumandanı olan Hazret-i Üsame Radıyallahü Anh; bir gün “hamd”e ait, bir gün “istiğfar”a ait âyetler, bir gün “tesbih”e ait, bir gün “tevekkül”e, bir gün de “selâm” lafzına, bir gün de “tevhid” ve “Lâ ilahe illâ hu”ya ait, bir gün de “Rab” kelimesine ait bütün Kur’ândan müteferrik surelerden bir hizb-i Kur’ânî çıkarmış, kendine bir vird eylemiş. Demek böyle hizblere izn-i Peygamberî (Aleyhissalâtü Vesselâm) var.

Hem bizim hizb-i Kur’ânımızın îman hakîkatlarına dâir âyetleri, hususan sureler başlarındaki âyetleri cem’ettiğinden başlarında


yazılmış. Bu hizb, tamam Kur’ânı okumağa büyük bir şevk verir. Noksaniyet vermez. Hem yirmi günde okunacak arzu edilen ba’zı îmanî âyetler bir-iki günde bu hizpte okunduğundan, bir zaman bütün surelerin başında bir kısım âyetleriyle beraber, Risâle-i Nur’un esasları olan ba’zı âyât-ı îmaniyeyi kendime vird eylemiştim. Sonra bir hizb sûretine girdi.

O meçhul zât, izzet-i ilmiyeyi fir’avuncuklara karşı muhafazamı bir enaniyet tevehhüm etmiş. Nur talebelerinin hakkımda hüsn-ü zanlarını bütün bütün kırmadığımı bir benlik tahayyül etmiş. Ve îman hakîkatlarına dâir beyânatıma talebelerin tam itimad ve kanaatlerini te’min etmek fikriyle ehl-i velâyetin ve ba’zı âyâtın kat’i kanaat ettiğim bine yakın emarat ve işâretlerinin izharına mecbûr olduğum için bir kısmını has kardeşlerime beyân etmemi bir nevi hodfuruşluk zannetmiş.

Evet; bu zamanda dinsizlik hesabına, benlikleri fir’avnlaşmış derecede ve îmana ve Risâle-i Nur’a hücumları zamanında onlara karşı tedafü’ vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek, büyük bir cinâyet ve hiyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ı rezile olur. Onlara karşı izzet-i diniyeyi ve şerafet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için kahramancasına bir sebat bir kuvve-i ma’nevîyeyi göstermek, acaba hiçbir vecihle hodfuruşluk olur mu? Hiçbir şöhretperestlik ve enaniyet olur mu ki, o zât öyle tevehhüm etmiş.

Səs yoxdur