Hem Risâle-i Nur’a muhtaç ve îmanını kuvvetlendirmek ve kurtarmak için Nurları arayanlara karşı ki, onda üçü veya dördü şahsıma bakmayıp Nurdaki kat’i hüccetlerle iktifa ettiği gibi, beş-altı tane hüccetlerin kıymetini bilmediği için benim şahsıma bakar. Acaba bizi kandırdı mı, yoksa hakîkat mı söylüyor? diye şahsıma karşı hüsn-ü zanlarını kırmamaya mecbûr olduğumdan, şahsımın gizli fenalıklarına perde çekmek bir enaniyet olur mu?
âyet-i kerimesinin sırriyle nefs-i emmâreme itimad edemem. Nefis kusursuz olmaz. Fakat şimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumları ve tahribatları zamanında müdafaamda, bende görünen o sinek kanadı kadar kusurları görmek, o hücum edenlere bir yardım hükmüne geçmektir. Ve on aded muhtaçlardan beş altı biçâreyi Nur’un ilâçlarından mahrum etmektir. Bu nokta için ben kendi kuvvetime, meziyetime hiç itimad etmeyerek, yalnız hakîkat-ı Kur’âniye ve onun tefsiri olan hakâik-i îmaniyedeki kuvvete istinaden dünyaya ilân ediyorum ki:
Bütün dinsizler toplansalar, ben onlara karşı çekinmeyerek meydan okuyorum. Ve başımı eğmiyorum ve izzet-i ilmiyeyi kırmıyorum. Eğer bu bir benlik ise, o hiçbir cihetle bana ait değil ve benlik olamaz. Salabet-i îmaniyye olur. Zâten ben nasıl tabiatı, îcad itibariyle inkar ediyorum ve Risâle-i Nur bunu kat’i isbat etmiş. Öyle de; beşeri gurura, enaniyete, fir’avunluğa sevkeden iktidarı da tabiat gibi inkâr ediyorum. Yalnız beşerin duası, bir fiilî dua nev’inde samimî bir ihtiyaç ile cüz’î kesbi, bir makbul dua hükmüne geçer. Onu da Cenâb-ı Hak kabul eder, keşfiyat nâmındaki beşere lâzım olan hârikaları ihsan eder diye kat’i delillerle ilm-i usûl-id-dinin uleması, kader ve cüz’-i ihtiyarî bahsinde isbat ettikleri gibi.. ben de aynelyakîn derecesinde kat’i kanaatla feyz-i Kur’ânî ile Risâle-i Nur’un hüccetleriyle evvelâ kendi nefsimde, sonra herkesteki benlik ve iktidarın, îcad ve ihsan ve tevfik-i İlâhînin yalnız bir perdesi olduklarını kat’i bildiğim için Nurlara ve kardeşlerime ilân etmişim ki: Ben bir çekirdektim. Çürüdüm. Acz ve ihtiyaç ve samimî istemek ve fiilî dua etmek neticesinde Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, Risâle-i Nur’u o çekirdekten halkedip ihsan etmiş. Nur’un mektubatındaki bütün medâr-ı medih fıkralar, o nurânî ağaca aittir. Benim hissem kat’iyyen hiçbir cihette fahir olamaz. Belki yalnız ve yalnız şükürdür. Öyle ise kâinat adedince “Eşşükrülillâh, Elhamdülillâh”...
Said Nursî