Hem sen, benim kadar onu hakîki sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam sûretinde tahayyül ettiğin bir Ziyâeddin’i seversin; yani o unvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde açılsa hakîkat-ı görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner.
Fakat ben o zât-ı mübâreki, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünki sünnet-i seniye dâiresinde, hakîkat mesleğinde, ehl-i îmana hâlis ve te’sirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa hakîki makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak; bilakis daha ziyâde hürmet ve takdir ile bağlanacağım. Demek ben hakîki bir Ziyâeddin’i, sen de hayalî bir Ziyâeddin’i seversin.” (Hâşiye)
Benim o kardeşim insaflı ve müdakkik bir âlim olduğu için, benim nokta-i nazarımı kabul edip takdir etti.
Ey Risâle-i Nur’un kıymetdar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakâr kardeşlerim!
Şahsiyetîm itibariyle sizin ziyâde hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez. Fakat sizin gibi hakîkatbîn zâtlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusûrat ile âlûde mâhîyetîm görünse, benden kaçmaya bir vesîle olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetîme karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız.
Ben size nisbeten kardeşim, mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusûratıma karşı şefkatkârane dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var.
Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ve keremiyle sizlerle gâyet kudsî ve gâyet ehemmiyetli ve gâyet kıymetdar ve her ehl-i îmâna menfaatli bir hizmette, taksim-ül mesâi kâidesiyle iştirak etmişiz. Tesânüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı ma’nevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşâdı bize kâfidir.
Hem madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i îmâniye en ehemmiyetli bir vazifedir; hem kemmiyet ise keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır; hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, dâimî, sabit hidemat-ı îmâniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medâr da olamaz.
Risâle-i Nur’un talimatı dâiresinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.
Kardeşiniz
Said Nursî
Hâşiye: Çünki sen muhabbetini ona pek pahalı satıyorsun. Verdiğin fiatın yüz def’a ziyâde bir mukabil düşünüyorsun. Halbuki onun hakîki makamının fiatına, en büyük muhabbet de ucuzdur.