Kastamonu Lahikası | Mektup 187 | 303
(303-304)

Bütün iki saat o taharri neticesinde, Ankara’dan gelen bir Ramazan tebrikiyle, bir Ramazaniye Risâlesini elde ettiler. Mütâla’adan sonra iade etmek va’diyle aldılar. Bütün bu hâlât, yüksekte duran Mu’cizatlı Kur’an-ı Azîmüşşan ile beraber, i’cazlı Hizb-i Kur’anî’nin nüshaları ve Hizb-i Nurî’nin risâleleri bu hârika vaziyeti gösterdiler. Cenâb-ı Hakk’a onların hurûfâtı adedince ve şehr-i Ramazan’ın dakikalarının âşireleri sayısınca hamd ü sena ediyoruz. Elhamdülillahi alâküllihal.

Hem hastalıktan gelen teessür ve Âtıf’ın hâdisesiyle kalbime gelen teellüm ve onlara acımak ve Isparta’ya sirâyet etmek endişesinden neş’et eden sıkıntı ve bu mübârek şehirde Risâle-i Nur’un


perdesi altına girmesi ve üçüncü günde o iki taharriden sonra, akşama kadar gelen ve gidenlerin mütemadiyen tarassud edilmesi ve Emin’in hanesi de birşey bulunmadan taharri edilmesi cihetiyle ziyâde muzdarib ve müteellim iken; Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’in rahmetiyle, şimdiye kadar devam eden inâyet-i İlâhiye himâyeti ve rıza, teslim, tevekkül ve ihlasın verdikleri teselli, bütün o müz’iç şeyleri akîm bıraktı. Kemâl-i ferah ve istirahatla “Görelim Mevlâ neyler. Neylerse güzel eyler” deyip, kemâl-i teslimiyetle müsterih olduk. Siz de öyle olunuz, fütûr getirmeyiniz.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ederiz.

Hastalık devam ediyor, fakat tahammül haricinde değil. O musîbet de, Risâle-i Nur’un parlak neşriyatına tevakkuf vermek için idi.

Kardeşiniz
Said Nursî

* * *
Dinle
-