Sâlisen: Hem latif, hem güzel, zarif bir hâdiseyi söyleyeceğim: Bu memlekette Risâle-i Nur’a erkeklerden ziyâde fedakârane yapışan ihtiyâr hanımlar ve ihtiyâre hükmünde ma’sûme genç hanımlar, eski zamanın sırmalı ve yaldızlı gelinlik cihazatının içinde kıymetdar parçaları Risâle-i Nur’un eczalarının cildleri üstüne çekip, bütün risâleler altun yaldız ile cildlemiş gibi bir tarza girdi. Risâle-i Nur’un ma’nen güzelliğine ve Hüsrev ve Tahirî ve Ali’lerin ve Hasan Âtıf ve Âsım gibi kardeşlerimizin yaldızlı yazılarının cemâline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler. Hâfız Ali’nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şâhide değerinde, burada Risâle-i Nur’a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz var. Meselâ Âsiye, Sâniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risâle-i Nur’un şâkirdleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve dua ediyorlar.
Aziz, Sıddık, Mübârek, Metin Kardeşlerim!
Sizin Leyle-i Berât’ınızı ve gelen Ramazan-ı Mübârekenizi tebrik ederiz. Cenâb-ı Hakk’a yüz binler şükür olsun ki, Risâle-i Nur kendi kendine tevessü’ ediyor. Her tarafta fütûhatı var. Ehl-i dalâletin hîleleri onu durdurmuyor, bilakis çok dinsizler teslim-i silâh ediyorlar. Hâfız Ali’nin dediği gibi, korkuları pek ziyâdedir. Şimdi dinsizlik taassubuyla değil, korku cihetiyle ilişiyorlar. O korku, Risâle-i Nur lehine dönecek inşâallah.