Risâle-i Nur’un silsile-i keramatından Mu’cizat-ı Ahmediye ve kerâmetli Yirmi dokuzuncu Söz ve İşarat-ül İ’caz’ın himâyetkârâne ve mu’cizane yeni bir kerâmetleri şudur ki: Bu Ramazan-ı Şerif’in başında doktorun ihbarıyla ve kuvvetli emârelerin delâletiyle ve birden hararet kırk dereceden geçmesiyle tebeyyün eden, zehirlemekten gelen şiddetli hastalık hengâmında, kardeşimiz Âtıf’ın habbe gibi hâdisesini, hariç valiler kubbe yaparak; buranın hem adliye, hem zabıta, hem vilayete şifrelerle Risâle-i Nur aleyhine sevkedildiği aynı zamanda, iki saat evvel Mu’cizat-ı Ahmediye İstanbul’dan koşup imdada gelmiş. Masada iken, Yirmi dokuzuncu Söz ve kerâmetli İşarat-ül İ’caz Tosya kasabasından imdada gelmiş gibi aynı vakitte yaldızlı cildleriyle masa üzerinde dururken, onların müsadere endişesi ve elliden ziyâde sâir risâlelerin de namazsız ellerin zabtına geçmek ihtimali ve şiddetli hastalığın konuşturmamak vaziyetiyle beraber; Risâle-i Nur’un o üç kerâmetli risâleleri, öyle hârika bir himâyet ve muhafazaya vesîle ve o zehirlendirmeye panzehir ve tiryak oldu ki, bu hale muttali olan bizler şimdi de hayretteyiz. Güya hiçbir hastalık yokmuş gibi, gâyet kuvvetli, hem şiddetli tokatlar vurarak o düşmanlık vaziyeti dostluğa çevrildi.
Hem adliyenin büyük memurları ve taharri komiserleri, şiddetli taharri ve müsadere için geldikleri halde; elliden ziyâde kitablardan hiçbirine el uzatmadan, yalnız o risâlelerin kerâmetlerini kısmen dinleyerek onların manevî himâyeti altında risâleler muhafaza edildi. Yalnız Müdafaat ve Onaltıncı Mektub ve Ramazaniye Risâlesi’ni mütâla’a etmek için biz verdik.
Üçüncü günde, daha şiddetli arama ve taharri etmek, zabıtanın siyasî komiseri bir taharri komiseriyle geldiği vakitten iki-üç saat evvel, üç kerametli risâlelerin kumandasında bütün risâleler, kendilerini ellere vermemek için ortada görünmediler.